7.Sınıf Sosyal Bilgiler 6.Ünite Özeti Etkin Vatandaşlık
- ÜNİTE
YAŞAYAN DEMOKRASİ
DEMOKRASİNİN SERÜVENİ
Demokrasi Yunancada halk anlamına gelen “demos” ile güç, kudret iktidar ve yönetim anlamına gelen “kratos” kelimelerinin
birleşmesiyle meydana gelir. Halkın egemenliğine dayanan yönetim şekli olarak tanımlanır.
DEMOKRASİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
MÖ 450: Atina’da Aristo, Eflatun ve Sokrates’in düşünce olarak katkıda bulundukları bir çeşit yönetim sistemi siyasi
tarihteki yerini almıştır. “Site” denilen şehir devletlerinde kadınlar ve köleler site halkının dışında kabul ediliyordu.
Belli bir yaşta olan erkeklerin ( halk meclisinde) konuşma ve
oy kullanma hakkı vardır.
1215: Kral John’un imzaladığı Manga Charta, kralın yetkilerini sınırlarken, halka hak ve özgürlüklerini tanıyordu. ( Manga Charta ile kralın sınırsız yetki ve dokunulmazlığına son verildi,
Kimsenin yargılanmadan cezalandırılmayacağı ilkesi getirildi, temsilcilere danışmaksızın gelişigüzel vergilendirmenin yapılmaması kabul edildi.)
1750: Avrupa’da aydınlanma felsefesi ile Anayasal demokrasinin düşünsel temelleri atılmıştır. Montesqieu güçler
ayrılığını savunuyordu. Rousseau “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik sloganıyla “toplumsal sözleşmeyi” yazdı.
J. Locke ise yasama hakkı, özel mülkiyet hakkı ve
belirli özgürlükleri savundu.
1789: Fransız İhtilali: İnsanlar mutlakıyetçi monarşiye karşı ayaklandılar. Ayaklanma sonucunda Fransız
İnsan Hakları Bildirgesi kabul edildi.
Bu bildirge bütün dünya insanlarını ve devletlerini etkiledi. Fransız İhtilali ile ilk kez eşitlik, hak, adalet, özgürlük ve milliyetçilik
kavramları ortaya çıktı.
1948: 10 Aralık 1948 tarihinde BM İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi yayınlandı.
TÜRK TARİHİNDE DEMOKRASİNİN GELİŞİMİ
Eski Türklerde siyasi, askerî ve ekonomik kararların alındığı meclise toy ya da kurultay adı verilirdi.
Orta Asya Türk devletlerinden biri olan Hunlarda her yıl ilkbaharın beşinci ayında (Haziran ayı) devlet işlerinin
görüşüldüğü kurultay toplanırdı. Çeşitli şenliklerin ve spor etkinliklerinin yapıldığı bu toplantılarda bir taraftan da devlet
işleri görüşülerek karara bağlanırdı.
Bu meclislere ileri gelen boylar davet edilir, gelmeyenler devleti protesto etmiş kabul edilirdi.
Bu toplantılarda hükümdarların yanında her zaman hatun denilen hanımı oturur ve bazı elçileri kabul edebilirdi.
Modern anlamda Türklerde demokratikleşme hareketleri 19. Yy da başlamıştır
TANZİMAT FERMANI (1839)
1-Kanun önünde herkes EŞİTTİR.
2-VERGİ kişilerin kazancına göre alınacak.
3-RÜŞVET ve iltimas kaldırılacak.
4.ASKERLİK işleri belli bir düzene göre yapılacak.
5-KANUNUN üstünlüğü kabul edilecek.
Yukarıda bazı maddeleri verilen Tanzimat Fermanı; mutlakıyetin gücünü sınırlandırmıştır ve ilk kez bu ferman ile Osmanlı
Devleti hukuk üstünlüğünü kabul etmiştir.
Bu durum demokratikleşme yolunda atılmış en önemli adımlardan birisidir.
Ancak Osmanlı halkı Tanzimat Fermanı ile
yönetimde söz sahibi olamamıştır.
ISLAHAT FERMANI (1856)
Avrupalı devletlerin baskısıyla ilan edilen ferman,
Tanzimat Fermanı’nın genişletilmiş halidir. Bu fermanla azınlıklar, Müslüman halktan daha ayrıcalıklı hale geldiler.
Demokratik hareket sayılmasının nedeni bütün Osmanlı halkının can, mal ve namusunun korunması ve kanun önünde
eşit sayılmalarıdır. Ama bu fermanla azınlıklar, Müslüman halktan daha çok haklar elde ettiler.
MEŞRUTİYET DÖNEMLERİ
Osmanlı halkı ilk kez 1876’da II. Abdülhamid döneminde ilân edilen I. Meşrutiyet ve Kanunî Esasi (Anayasa) ile
yönetimde söz sahibi olmuştur ve böylece Osmanlı Devletinin yönetim şekli “meşruti monarşi” şeklinde değişmiştir.
Anayasa gereği padişahın yanında halkın seçmiş olduğu vekillerden oluşan Mebusan Meclisi oluşturulmuştur.
Oluşan bu parlamenter sistemde kanunların yürürlüğe girmesinde son sözün padişaha ait olması ve padişahın meclisi açma-kapama yetkisinin bulunması meşruti yönetimde mutlakıyet
rejiminin özelliklerinin korunduğunun en önemli göstergesidir. I. Meşrutiyet’in ömrü fazla uzun sürmemiştir.
Meclisteki azınlıkların olumsuz faaliyetleri ve 93 Harbinden dolayı II. Abdülhamid meclisi kapatarak eski yönetim
şekline geri dönmüştür. Ancak 1908 yılında bazı Osmanlı aydınlarının çalışmaları neticesinde II. meşrutiyet yönetimine geçilmiştir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNDE DEMOKRASİNİN GELİŞİMİ
TBMM’NİN AÇILMASI
Osmanlı topraklarının işgalini, I. Dünya Savaşından sonra imzalanan Mondros Mütarekesi daha da kolaylaştırmıştır.
Nitekim İtilaf Devletleri 16 Mart 1920’de başkent İstanbul’u resmen işgal etmişler ve Osmanlı Mebusan Meclisi’ni dağıtmışlardır.
Bu gelişmeler TBMM’nin açılmasına ortam hazırlamıştır.
Mustafa Kemal bu durum üzerine harekete geçmiş, ulusal iradeyi milletin kendi kaderinde etkili olabilmesi
için 23 Nisan 1920’de TBMM’yi açmıştır.
TBMM’nin sürekliliğini sağlamak için de 20 Ocak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye (Anayasa) kabul edilmiştir.
Anayasada “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” maddesinin yer alması Cumhuriyet rejiminin en önemli habercisiydi.
Cumhuriyetin İlanı
Eylül 1922’de Kurtuluş Savaşı sonrasında 1 Kasım 1922’de Saltanatın kaldırılması Cumhuriyet’in önündeki en önemli
engeli de ortadan kaldırmıştır. Ulusal egemenliğin gerçekleşmesini isteyen Mustafa Kemal öncülüğünde 29 Ekim 1923’teTBMM’de konu tartışılmış ve karara bağlanmıştır.
Böylece yeni kurulan devletin rejiminin Cumhuriyet olduğu kabul edilmiş ve ulusal egemenlik kesin olarak gerçekleşmişti
ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ DENEMELERİ
Cumhuriyet Halk Fırkası Türkiyenin ilk partisidir.
Temeli Anadolu ve Rumeli Medafai hukuk cemiyetlerine dayanır. II. TBMM’de halkın desteğini almış 1950 yılına kadar ülkeyi yönetmiştir
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Saltanatın kaldırılmasından sonra görüş ayrılıkları artmış Kazım Karabekir’in
öncülüğünde, Rauf Bey, Adnan Bey ve Ali Fuat’ın katılımıyla kurulmuştur. Partinin Şeyh Sait ayaklanmasıyla
ilgili olduğu düşünülerek 1925’te kapatılmıştır.
-> İlk çok partili hayata geçiş denemesi başarısız olmuştur.
Serbest Cumhuriyet Fırkası 1929’daki dünya ekonomik krizinde çıkan sorunların çözümü demokrasi ve
cumhuriyetin güçlenmesi ve hükümetin denetlenmesi için Atatürk’ün teklifiyle Fethi Okyar tarafından kurulmuştur.
İnkilap karşıtlarının partiye sızdığını gören Fethi Okyar partisini kapatmıştır. ( 17 Kasın 1930 )
-> Çok partili hayata geçişte ikinci deneme başarısız oldu.
Çok partili hayata geçiş ancak 1945 yılında Demokrat Partinin
kurulmasıyla sağlanmıştır.
CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ
Anayasa
Anayasa temel kanundur. Yürürlükteki kanunlar anayasaya aykırı olamaz. Devletin temel yapısını, işleyiş biçimini,
kişilerin hak ve özgürlüklerini belirleyen devlet ile halk arasında yapılmış bir sözleşmedir.
Anayasa’nın ilk 3 maddesi değiştirilemez. Bu maddeler şöyledir;
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir Hukuk Devleti’dir.
MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen,
beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Temel Nitelikleri
1.Demokratik Devlet
-Demokrasi; egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasıdır.
-Demokrasilerde belli dönemlerde
yapılan seçimlerle halk temsilcilerini belirler.
Böylece millet temsilcileri aracılığı ile kendi kendini yönetir.
-Vatandaşlar kanunlara göre seçme ve seçilme hakkını kullanır.
Herhangi bir baskı olmadan istediği siyasi partiye oyunu verir. Aynı zamanda istediği siyasi partiye üye
olabilir ve partisi için çalışabilir.
-Herkesin eşit oy hakkı vardır.
Seçimlerde oylama gizli, oy sayımı ise açık yapılır.
-Demokrasilerde, kişiler özgürce düşünür ve düşündüğünü ifade eder.
2.Hukuk Devleti
-Toplumun düzen içinde yaşamasını sağlayan kurallar bütününe hukuk denir. Devlet bütün uygulamalarını bu
kurallara göre yapar. Hukuk devletinde herkes kanun önünde eşittir.
Devlet bütün vatandaşlarına eşit yakınlıktadır.
-Haksızlığa uğrayan herkes mahkemeler aracılığı ile hakkını arar. Hukuk devletinde hiç kimse hukuksuzca bir davranışta bulunamaz.
Devlet bile kişi tarafından mahkemeye verilebilir.
Eğer devlet tarafından yapılan bir haksızlık varsa
mahkemeler aracılığı ile giderilebilir.
-Hukuk devletinde, mahkemeler bağımsız olmak zorundadır. Herhangi bir kimsenin veya bir kurumun etkisi altında olamaz.
Çünkü mahkemeler adaletin dağıtıldığı yerdir.
Eğer mahkemelerin bağımsızlığı sağlanmazsa adaletsizlikler ortaya çıkabilir. Dolayısı ile mahkemelerde gücünü kanunlardan almaktadır.
3.LAİK DEVLET
-Laiklik, devletin hukuk kurallarının akla, bilime ve toplumun ihtiyaçlarına dayalı olmasıdır. Laik devletlerde din ve
devlet işleri bir birinden ayrılır, vatandaşlara inanç ve
ibadet özgürlüğü tanır.
-Anayasamızın 24. maddesine göre, Türkiye’de herkes istediği dine inanmakta, istediği ibadeti yapmakta özgürdür.
Hiç kimse inancından dolayı veya yapmış olduğu
ibadetten dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Yine hiç kimse laik düzeni yıkmaya yönelik herhangi bir faaliyette bulunmaz.
-Devlet hangi dine mensup olursa olsun vatandaşlarına karşı eşit uygulamalar yapmalıdır. Ve laik düzenin koruyucusu olmalıdır. - SOSYAL DEVLET
-Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en önemli özelliklerinden birisi de Sosyal Devlet anlayışının olmasıdır.
Devlet, dil, din, mezhep, ırk, cinsiyet farkı gözetmeksizin her vatandaşını eşit kabul eder ve herkese hizmet götürmeye çalışır.
Sosyal devlet anlayışında devlet halk için çalışır ve halk için vardır.
-Devlet; eğitim-öğretim hizmetini, sağlık hizmetini, yol hizmetini, su hizmetini, elektrik hizmetini,
iletişim hizmetini ve din hizmetini vatandaşlarına ulaştırmak zorundadır. Bütün bu hizmetleri yaparken bölge ayrımı yapmamalıdır.
Ülkenin doğusuna, batısına, güneyine ve kuzeyine veya ilinden en küçük köyüne kadar aynı hizmetleri götürmelidir.
YORUMLAR