9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 4. ve 5. Ünite Masal/Fabl/ Roman
Whatsapp Grup Linklerimiz
4.sınıf Whatsapp Grup Linki için Tıklayınız
5.Sınıf Whatsapp Grup Linki için Tıklayınız
6.Sınıf Whatsapp Grup Linki için Tıklayınız
7.Sınıf Whatsapp Grup Linki için Tıklayınız
8.Sınıf Whatsapp Grup Linki için Tıklayınız
9.Sınıf Whatsapp Grup Linki için Tıklayınız
MASAL TÜRÜNÜN GENEL ÖZELLİKLERİ
Masal; ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, olağanüstü kişilerin başından geçen olağanüstü olayları anlatan edebî türdür.
- Masallar; olaya dayalı, sanatsal metinlerdir.
- Genellikle bir tekerleme ile başlar.
- Masallarda yer ve zaman belirsizdir. Olaylar, hayalî mekânlarda ve belirsiz geçmiş zamanda geçer.
- Olayların anlatımında öğrenilen geçmiş zaman ya da geniş zaman kullanılır.
- Kahramanlar genellikle devler, periler, cinler, padişahlar, prensler vb. kişilerdir.
- Masallar iyi ile kötünün mücadelesini anlatır, masalın sonunda iyilik üstün gelir. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
- Masallarda yalın, duru bir dil ve anlatım söz konusudur. Anlatımda söylenmesi güç kelimelere, ayrıntılı betimlemelere yer verilmez.
- Masalların başında, ortasında ve sonunda kalıp sözlere yer verilir.
- Masallarda iyilik, güzellik, doğruluk, yardımseverlik gibi evrensel değerler yer alır; dinî ve millî motiflere yer verilmez.
- Masalların söyleyeni belli değildir. Masallar, halkın ortak edebî ürünleri arasında yer alır. Halk arasında dilden dile söylenerek gelecek kuşaklara aktarılan masallar, sonradan yazıya geçirilmiştir.
MASALIN BÖLÜMLERİ:
Masallar; döşeme, serim, düğüm, çözüm ve dilek bölümlerinden oluşur:
Döşeme: Dinleyicinin ilgisini çekme amacı taşıyan tekerleme bölümüdür. “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…“ gibi kalıplaşmış sözlerle başlar.
Serim: Bu bölümde kahramanlar tanıtılır. “Bir memleketin birinde…” gibi ifadelerle olaya giriş yapılır.
Düğüm: Olaylar gelişir, çatışma ortaya konur. İyiler ve kötüler bu bölümde belirginleşir. Olayın ayrıntılarına girilir. Merak duygusu yoğunluk kazanır. Olaylar hızlanarak çözüm noktasına yönelir.
Çözüm:Düğüm bölümünde belirginleşen çatışma bu bölümde iyilerin kazanması ve kötülerin cezalandırılmasıyla çözülür.
Dilek: Masal “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine”, “Darısı yurdumuzun güzelleri başına” gibi iyi dilek bildiren kalıplaşmış sözlerleson bulur.
MASAL TÜRÜNÜN TARİHÎ GELİŞİMİ
Dünya Edebiyatında Masal: Doğu edebiyatında masal türündeki ilk eser Hint edebiyatına ait olan ve Beydeba’nın yazdığı “Kelile ve Dimne”dir. “Binbir Gece Masalları” , Binbir Gündüz Masalları” diğer önemli eserlerdir. Batı edebiyatında Aisopos (Ezop), La Fontaine’nin masal/fablları,Almanya’da Grimm Kardeşler, Danimarkalı yazar Andersen’in masalları en çok tanınan masallardır.
Türk Edebiyatında Masal: “Keloğlan” ve “Billur Köşk Masalları” en çok bilinen masallardır.
Masal sözcüğünü gerçek anlamına bağlı olarak kullanan ilk sanatçı Namık Kemal’dir.
Halkın dilinde yaşayan masalları Pertev Naili Boratav, Eflatun Cem Güney, Naki Tezel, Ziya Gökalp, Tahir Alangu gibi araştırmacılar derleyerek yayımlamıştır.
FABL TÜRÜNÜN GENEL ÖZELLİKLERİ
Fabl: Kahramanları çoğunlukla hayvanlardan seçilen, ders verme amacı güden, genellikle manzum bir edebî türdür.
- Fabllarda bir öğüt yer alır. Bu öğüt, genellikle bir atasözü ya da özdeyiş yoluyla verilir.
- Hem nazım hem nesir olarak yazılabilir.
- Fabllarda soyut kavramlar, somut olaylar yardımıyla anlatılır.
- İnsanların başından geçen her türlü olay fablın konusunu, iyilik-kötülük gibi çatışmalar olay örgüsünü oluşturur.
- Kahramanlar genellikle hayvanlardır fakat insanlar da zaman zaman bu kahramanlar arasında yer almaktadır. Hayvanlar fablda kurnazlık, cesaret, kibir, kıskançlık, kahramanlık gibi insani özellikleri temsil edecek şekilde yer alır; bunun için fabllarda genellikle teşhis ve intak sanatlarından yararlanılır.
- Olaya dayanan diğer türlerde olduğu gibi fablda da öyküleyici anlatıma başvurulur.
- Fabl türünde de masalda olduğu gibi yer ve zaman belirsizdir.
- Ders verme (öğretme) amacı güdüldüğü için dili sadedir. Zaman zaman kalıp sözlere yer verilir.
- Masalda olduğu gibi fablda da “dostluk, dayanışma, korku, öfke, kurnazlık” gibi evrensel tema ve kavramlar işlenir.
FABLIN BÖLÜMLERİ:
Fabllar; serim, düğüm, çözüm ve öğüt bölümlerinden oluşur.
Serim: Kişiler kısaca tanıtılır, olayın geçtiği çevre belirtilir, olay başlatılır.
Düğüm: Çatışma ortaya konur ve olay düğümlenir. Olayın ayrıntılarına girilir. Merak duygusu yoğunluk kazanır.
Çözüm: Düğüm çözülür, çatışma sona erer. Olay genellikle beklenmedik bir sonuca bağlanır.
Öğüt: Olayla ilgili ana fikir öğüt biçiminde verilir. Bu öğüt daha çok bir atasözü ile ortaya konur.
FABL TÜRÜNÜN TARİHÎ GELİŞİMİ
Fabl türüyle ilgili en eski ürünlere Doğu’da Hint edebiyatında “Pançatantra” ve “Kelile ve Dimne”; Batı’da ise Aisopos(Ezop) masallarında rastlanmaktadır.
Doğu’da Beydeba’nın yazdığı Kelile ve Dimne, ilk masal / fabl örnekleridir.
İlk fabl yazarı Aisopos(Ezop) olarak kabul edilmektedir.
Gülşehri’nin Farçadan çevirdiği Mantıkut Tayr adlı eser fabl özelliği göstermektedir
XV. yüzyılda Şeyhî’nin yazdığı Harnâme, Türk edebiyatındaki ilk fabl örneğidir.Şinasi, 1859 yılında (Tanzimat Dönemi’nde) LaFontaine’in (La Fonten) fabllarını Türkçeye çevirmiştir.Ahmet Mithat Efendi, Ali Ulvi Elöve, Nabizade Nazım bu türün önemli temsilcilerindendir.
Modern fabl yazarları arasında ; George Orwell (Hayvan Çiftliği), Richard Bach ( Martı), Antoine de Saint – Exupery (Küçük Prens) bulunmaktadır.
MASAL VE FABLIN ORTAK VE FARKLI YÖNLERİ
Ortak Özellikleri:
- İkisi de olağanüstülük içerir.
- İkisinde de kişileştirme ve intak sanatı vardır.
- İkisi de öğretici, sanatsal, kurmaca, ilahi bakış açısının hâkim olduğu, kahramanları tip olan, olaya ve anlatmaya dayalı metinlerdir.
- İkisinde de yer ve zaman belirsizdir.
- İkisinde de yapı unsurları (Olay, kişi, zaman, yer) vardır.
- İkisi de evrenseldir.
Farkları: Masal tekerlemelerle başlar. Fablda böyle bir durum söz konusu değildir.
- Fabllarda genellikle hayvanlar kahramandır. Masallarda ise devler, cinler, periler vardır.
- Masal anonimdir, fabl ise anonim değildir.
- Masallar her zaman mutlu sonla biter. Fabllarda böyle bir kaygı yoktur.
- Masallar nesir( düzyazı) şeklinedir. Fabllar nazım ve nesir olabilir.
EDAT ( İLGEÇ)
Tek başlarına bir anlam taşımayan, kendisinden önceki kelimeyle ilgi kurarak cümle içinde anlam kazanan sözcüklere edat (ilgeç) denir.
En çok kullanılan edatlar;
- ile, gibi, göre, kadar, dair, değin, dek, denli, için, üzere, beri, diye, değil, mi, sanki, sadece,
- …e karşı,…e karşın, …e doğru, …e rağmen,
- …den dolayı, …den ötürü,…den başka, …den önce, …den sonra…
GİBİ: Kullanıldığı cümleye “benzetme, karşılaştırma, zaman, olasılık” gibi anlamlar katar.
- Onun gibiçalışkan değilim. (karşılaştırma) (edat öbeği: onun gibi)
- Türkçe anamın ak sütügibidir. (benzerlik ilgisi) (edat öbeği: anamın ak sütü gibidir.)
İÇİN:
İçin edatı, kullanıldığı cümleye “ama-sonuç, sebep-sonuç vb” anlamlar katar.
- Sizleri kırdığım için çok özür dilerim. (neden-sonuç ilişkisi)
İLE: İle edatı, kullanıldığı cümleye “birliktelik, araç vb.” anlamlar katar.
- Senin ile gitmemiz gerekiyor. (birliktelik)
- İstanbul’a uçakla dönmeyi düşünüyorum. (araç ilgisi)
- İle edatı çoğu zaman kendinden önceki sözcüğe eklenir.
NOT: İle edatı bağlaç göreviyle de kullanılabilir. Bu durumda “ve” bağlacının yerini tutar. Bir cümlede “ile”nin yerine “ve” getirilebiliyorsa “ile”nin türü bağlaç, getirilemiyorsa edattır.
- O konuda seninle farklı düşünüyoruz.
(“İle” yerine “ve” getirilemez. “İle” edattır.) - Orhan Veli ile Orhan Seyfi şiirlerinde halkın yaşayışına yer vermişlerdir.(“İle” yerine “ve” getirilebilir. “İle” bağlaçtır.)
GÖRE: Göre edatı yönelme hâl ekleri ile kullanılır (-e göre, -a göre) ve cümleye “görecelik, karşılaştırma vb.” anlamlar katar.
- Bu yazılı diğerine göre daha kolaydı. (karşılaştırma anlamı)
- Bize göre küresel ısınmaya karşı bir an önce harekete geçilmeli. (görecelik anlamı)
KADAR:Kadar edatı kullanıldığı cümleye “karşılaştırma, ölçü, nitelik, benzerlik vb.” anlamlar katar.
- Cennet kadargüzel olan bu vatanı sevelim. (benzerlik ilgisi)
- Bu evi alacak kadar paramız yok. (ölçü, miktar ilgisi)
ÜZERE:Üzere edatı çoğu kez “için” anlamı taşır. “Amaç ve koşul” bildirir.
- İşe gitmek üzere yola çıktı. (amaç ilgisi)
- Bu eşyaları ihtiyacı olan ailelere vermek üzere alabilirsiniz. (koşul ilgisi)
KARŞI:Karşı edatı yönelme hâl ekleri ile birleşerek (-e karşı, -a karşı) bir edat öbeği oluşturur ve cümleye “karşılık, zaman vb.” anlamlar katar.
- Sabaha karşı korkunç bir gök gürültüsü ile uyandım. (zaman ilgisi)
- Güçlü bir rakibe karşı mücadele edeceğiz. (karşılık ilgisi)
DEĞİL:Değil edatı kendinden önceki sözcük ya da söz öbekleriyle birleşerek olumsuzluk anlamı katar ve çoğu zaman yüklem görevinde kullanılır.
- Bu yaptığın doğru değil.
- Portakallar hiç de iyi değildi.
Mİ, MI, MÜ, MU: Bu edat kullanıldığı cümleye “soru, pekiştirme vb.” anlamları katar.
- Soru edatı kendinden önceki sözcük ya da söz öbeklerinden her zaman ayrı yazılır çünkü bu edat bir ek değil, bir sözcük türüdür. Bu edata eklenen ekler ise bitişik yazılır.
- Ülkeye ne zaman döneceğini biliyor musunuz? (soru)
- Misafirleri geniş mi geniş bir salona aldılar. (pekiştirme)
NOT: “Karşı, doğru, yalnız” gibi sözcüklerin anlamlı şekilleri de vardır. Bu sözcüklerin anlamlı hâlleri ile edat hâlleri birbirine karıştırılmamalıdır.
Yalnız insanlar mutsuz olabilir. → tek başına anlamında → edat değil → sıfat
Doğru söylemek önemlidir. → Yanlışın zıttı anlamında → edat değil → isim
BAĞLAÇ
- Bağlaçlar eş görevli ya da birbiriyle ilgili sözcükleri, söz öbeklerini, özellikle cümleleri bağlamaya yarayan sözcüklerdir, tek başlarına anlamları yoktur, görevli sözcüklerdir.
NOT: Edatlar cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamında daralma, bozulma meydana gelir. Çoğu bağlacın ise cümleden çıkarılması cümlenin anlamında değişiklik, daralma meydana getirmez.
Çünkü bağlaçlar görevi edatlar gibi anlam ilgisi kurmaktan çok bağlamaktır. Bağlaçları nokta, noktalı virgül gibi noktalama işaretlerine benzetebiliriz.
Bağlaçlar, sözcükleri veya cümleleri bağlar.
Sık kullanılan bazı bağlaçlar;
- İle, ve, ama , fakat,ancak, yalnız, veya,ki, de, ise, ya da,çünkü,mesela, örneğin, veyahut, oysaki, halbuki, meğer ki,hem…. hem…, ya….. ya….., ne……..ne……, ister….. ister
VE: Ve bağlacı eş görevli sözcükleri ve cümleleri birbirine bağlar.
- Matematik ve Türkçe derslerinde daha başarılıyım. (Sözcükleri bağlamıştır.)
- Sabah erkenden uyandık ve yola çıktık. (Cümleleri birbirine bağlamıştır.)
İLE:İle bağlacı, çoğu zaman “ve” bağlacıyla eş görevli kullanılır. Ancak bu bağlaç cümleleri bağlama göreviyle kullanılmaz.
- Dünya ile Güneş arasındaki mesafe oldukça fazladır.
- İle sözcükler arasında anlam ilgisi kurduğunda edat olur. Bu durumda “ile” yerine “ve” getirilemez.
- Ahmet ile birlikte ders çalıştık. → Ahmet ve birlikte anlamsız → edat
- Ahmet ile Ayşe ders çalıştı. → Ahmet ve Ayşe → bağlaç
DE: De bağlacı “dahi, bile” bağlaçlarıyla görevde özdeştir. Bu bağlaç bulunduğu cümleye göre değerlendirilir ve çok farklı anlamlar kazandırır.
Bu anlamların başlıcaları şunlardır:
- Üçü de yaralanmış. (birliktelik anlamı)
- Önce kendin yap dasonra bizden iste. (azarlama anlamı)
- Adam olacaksın da ben göreceğim. (küçümseme anlamı)
- Gitmem de gitmem. (direnme, inat anlamı)
- Buraya gelmiş de bize uğramamış. (sitem anlamı)
- Kazansam da kazanmasam da önemli değil. (umursamama anlamı)
- Sen üniversiteyi kazan da ben masraflara katlanırım. (istek anlamı)
- Size debir kahve yapayım. (başkalarına yaptığım gibi)
- O filmi ben de izledim. (eşitlik)
NOT: De bağlacı bulunma hâl ekiyle karıştırılmamalıdır. Bağlaç olan de/da her zaman ayrı yazılır; ünsüz benzeşmesine uymaz, ta/te şekilleri yoktur.
Kİ:Ki bağlacı genellikle cümleleri birbirine bağlar. “Ki” bağlacından sonra gelen cümle önceki cümlenin açıklayıcısı olur.
- “Ki” bağlacı -ki ekiyle karıştırılmamalıdır. Bu bağlaç her zaman ayrı yazılır çünkü bağlaçlar ek değildir, bir sözcük türüdür.
- Duydum kiunutmuşsun gözlerimin rengini. (sitem anlamı)
- Canı sıkılmış ki bizimle gelmedi. (neden sonuç)
- Atatürk der ki: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” (açıklama)
- Acaba beni affeder mi ki… (kuşku) Dışarı çıksam mı ki… (kararsızlık)
Karşıtlık Anlamı Kazandıran Bağlaçlar:“Ama, fakat, lakin, ancak, oysa, yalnız, halbuki, ne var ki, hiç değilse, bununla birlikte, şu var ki…” gibi bağlaçlardır.
- Onunla konuştuk fakat onu ikna edemedik.
- Sizinle ancak hafta sonu görüşebilir.
- O gün karanlıkta yürüdüm ama çok korktum.
- Kafa orman gibi lakin o bıyık hep budanır.
Nedensellik Anlamı Kazandıran Bağlaçlar:“Çünkü, zira, madem, mademki, değil mi ki…” gibi bağlaçlardır.
- Bu soruyu çözemedim çünkü bu konuyu bilmiyorum.
- Bu yıl buğdaylar bol başak verdi zira yağmurlar çok yağdı.
- Mademki buraya geldiniz, bir kahvemizi için.
Pekiştirme Anlamı Kazandıranlar:“Hem, hem de, üstelik, hatta, nitekim…” gibi bağlaçlardır.
- Bu elbisenin fiyatı çok uygun hem sana da çok yakıştı.
- Ürünler çok kaliteli üstelik fiyatları da çok uygun.
Denkleştirme Anlamı Kazandıran Bağlaçlar:“Veya, veyahut, ya da” gibi bağlaçlardır. Kavramlar arasında denklik ilişkisi kurar.
- Kendine ödev olarak bir roman ya da öykü seç.
- Müzik veya resim dersini seçebilirsin.
Karşılaştırma Anlamı Kazandıran Bağlaçlar: “Ne…….ne, ya………….ya, hem………..hem, gerek………..gerek, ister………..ister” gibi bağlaçlardır. Bunlar değişik anlam ilgileri kurar ve değişik ögeleri bağlar.
- Gerek baba gerek ana tarafından bir mülke varis olamadım.
- Hem gider hem ağlar….
- Yabu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin.
- Hem suçlu hem de güçlüsün.
- Ne bir not nede bir iz bırakmış geride.
NOT: Bazı bağlaçların cümleden çıkarılması, cümlenin anlamının daralmasına, değişmesine hatta cümlede anlatım bozukluğu oluşmasına neden olabilir. Bu durum daha çok bir kelimenin tekrarlanmasıyla oluşturulmuş bağlaçlarda karşımıza çıkar.
ÜNLEM
- Sevinç, coşku, acıma, öfke, sitem gibi duyguları anlatmak amacıyla kullanılan; doğa seslerini yansıtan ya da bir kimseyi çağırmak için kullanılan sözcüklerdir.
- Ünlemler tek başlarına kullanılabilir ve öbek de oluşturabilir.
- Ünlem işareti (!) ünlemden hemen sonra kullanılabileceği gibi cümlenin sonunda da kullanılabilir.
- Ey Türk gençliği!
- Dur, yolcu!
- İçerisi ne kadar soğuk!
- Tüh, anahtarım evde kalmış!
Alay edilmek ya da küçümsenmek istenen ifadelerden sonra konur:
- İstese kitabı hemen bitirirmiş (!) ama acele etmek istemiyormuş.
Bazı ünlemlerde “ onaylama, reddetme” anlamı vardır:
- Yoo ! bana bir şey söylemedi.
- Pekâlâ! Öyle olsun.
Bazı ünlemler yansıma seslerden oluşur:
- Yavru kedi acı içinde bağırdı: Miyavv!
ROMAN
Roman; yaşanmış ya da yaşanması mümkün olay veya durumlarınkişi, yer ve zamana bağlı olarak okuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak şekilde anlatıldığı uzun edebî türdür.
Romanın Özellikleri
- Romandaki olaylar bir tema etrafında bir araya gelirler.
- Romandaki gerçeklik bir kurmaca gerçekliktir.
- Roman, yazıldığı dönemin zihniyetinden (yaşam biçimi ve değerlerden) izler taşır.
- Romanların bir anlatıcısı vardır.
- Roman serim, düğüm ve çözüm olmak üzere üç bölümden oluşur.
- Romanların yapısı vardır.( olay örgüsü, zaman ,mekân, şahıs)
- Romanlarda ele alınan olaylar okuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak biçimde ele alınır.
- Romanlar yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları ele alır.
- Romanların türleri vardır ( Edebiyat akımlarına göre, türlerine göre)
- Romanlar nesir (düzyazı) şeklinde yazılır.
- Roman, Latince bir sözcük olan “romanus” sözcüğünden doğmuştur.
- Romanlarda kişi sayısı çoktur ve birçok olayın birleşmesiyle oluşur.
ROMANIN TARİHÎ GELİŞİMİ
- Roman anlayışı her ne kadar çok eskilere dayansa da ilk hacimli roman özelliği taşıyan ve roman türünün de ilk eseri olarak kabul edilen kitap Cervantes’in XVII. yüzyılın başlarında yayımlanan Don Kişot adlı eseridir.
- 17 ve 18. yüzyıllardan itibaren hızla gelişme gösteren bu türde yazılan diğer önemli romanlar ise şunlardır:
- Madame De La Fayette – Princesse De Cleves
- Fenelon – Telemak
- Daniel Defoe – Robinson Cruose
- Jonathan Swift – Güliver’in Gezileri
Dünyada asıl kimliğini 19. Yüzyılda kazanmıştır.
Türk edebiyatında roman türü Tanzimat sanatçılarıyla birlikte edebiyatımıza girmiştir. Daha önceleri destan, masal, halk hikâyeleri ve mesnevilerle anlatılmaya çalışılan olay ağırlıklı konular Tanzimat ile birlikte roman kurgusu içinde işlenmeye başlanmıştır.
NOT: Roman, Türk edebiyatına Tanzimat Döneminde yapılan çevirilerle girmiştir.
Tanzimat Dönemindeki Çeviri Romanlar
- İlk çeviri romanımız 1859 yılında Yusuf Kamil Paşa’nın Fransız yazar Fenelon’dan çevirdiği Telemak adlı eserdir.
Bu çeviri dışında ;
- Şemsettin Sami’nin “Hikâyeyi Mağdurin” adıyla Victor Hugo’dan çevirdiği “Sefiller”,
- Teodor Kasap tarafından Alexandre Dumas Pere’den çevrilen “Monte Kristo Kontu”,
- Recaizade Mahmut Ekrem’in Chateaubriand’dan çevirdiği Atala” (Tiyatroya da uyarlanmıştır.) Tanzimat Dönemi’nin önemli çevirileridir.
Türk Edebiyatında İlk Romanlar
- İlk yerli roman: Şemsettin Sami – Taaşşukı Talat ve Fıtnat
- İlk edebi roman : Namık Kemal – İntibah
- İlk tarihi roman : Namık Kemal – Cezmi
- İlk realist roman : Recaizade Mahmut Ekrem – Araba Sevdası
- İlk köy romanı : Nabizade Nazım – Karabibik
- İlk tezli (bir görüşü savunan) roman : Nabizade Nazım – Zehra
- İlk psikolojik roman denemesi: Nabizade Nazım – Zehra
- İlk psikolojik roman : Mehmet Rauf – Eylül
- Batılı tarzda yazılan ilk roman : Halit Ziya Uşaklıgil – Mai ve Siyah
- İlk otobiyografik roman :Peyami Safa – Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
- İlk postmodern roman: oğuz Atay – Tutunamayanlar
Tanzimat Dönemi romanları genellikle taklitçi bir anlayışla kaleme alınmış ve teknik açıdan kusurlu romanlardır. Bu dönemde özellikle de Fransız edebiyatı örnek alınmış ve eserlerin çoğunda yanlış batılılaşma konusu işlenmiştir.
Batılı tekniğe uygun ilk romanlar Servetifünun sanatçısı olan Halit Ziya Uşaklıgil tarafından kaleme alınmıştır.
Cumhuriyet dönemine geldiğimizde ise roman anlayışını çok geliştiğini görmekteyiz. Bu dönemle birlikte batılı tarzda hatta Batı’dan daha iyi eserlerin kaleme alındığı görülmüştür.
Türk edebiyatında “Nobel Edebiyat Ödülü”ne aday gösterilen ilk yazar Yaşar Kemal’dir. Bu ödülü ilk kez alan yazar ise 2006 yılında Orhan Pamuk olmuştur.
Romanın Yapı Unsurları
1. Olay Örgüsü:
Romanda birçok olayın bir ana olay etrafında sıralanarak oluşturulmasıdır. Romanlarda birçok olayın olma nedeni roman kahramanlarının her olayda bir yönünün anlatılmaya çalışılmasıdır.
Kişiler arasındaki iç ve dış çatışmalar, birbirleriyle yaşadıkları mücadeleler ve anlaşmazlıklar üzerine kurulan çatışmalar olay örgüsüyle romanda aktarılmaya çalışılır.
Olay örgüsünün temelinde olan, olay örgüsünü belirleyen ve olay örgüsüne hâkim olan çatışmaya temel çatışma denir. Diğer çatışmalar, temel çatışmayı destekler.
2. Kişiler/Karakterler: Romanda olay örgüsünün oluşmasını sağlayan ve bu olayları gerçekleştiren roman kahramanlarıdır.
Romanların genelinde olduğu gibi bu karakterler gerçek hayatta gördüğümüz ya da görebileceğimiz kişilerdir.
Roman kahramanları ruhsal ve fiziksel özellikleriyle tanıtılır. Bir romanda başkahraman, yardımcı kahramanlar, karşıt güç şeklinde kişiler bulunmaktadır.
Karakter: Kendine özgü ayırt edici özellikleriyle diğerlerinden ayrılan kişilere denir. Karakter roman boyunca tek bir özelliği yansıtmaz. Romana yön veren kişidir. Karakter benzersiz ve özeldir.
Tip: Korkaklık, cimrilik, kıskançlık gibi benzerlerinin niteliklerini abartılı bir biçimde üzerinde toplayan roman kahramanlarına da tip denir. Romandaki sıradan kişilerdir. Tip benzersiz değil geneldir.
3. Mekân:Romanda olayların geçtiği çevre ve yerlerdir. Mekân, olayların gelişimine göre değişiklik gösterir. Mekân, tasvir edilerek okuyucunun zihninde canlandırılır. Kişilerin karakter özelliklerinin belirlenmesinde içinde yaşadıkları mekân da etkili olduğu için romanda mekân betimlemelerine geniş yer verilir.
4. Zaman: Romanda olayların başlayıp bitmesine kadar geçen süreye denir. Bazı romanlarda olaylar sondan başa doğru gelişir.
Romanda üç tür zaman karşımıza çıkar:
a. Nesnel Zaman (Kozmik Zaman): Romanın dışında var olan,toplumların yaşamış oldukları somut, gerçek zamandır.
b. Vaka (Olay) Zamanı: Romanda olayların geçtiği zamandır. Nesnel zamanın tamamını değil, bir bölümünü kapsar.
c. Anlatma Zamanı: Romandaki olayların öğrenilip anlatıldığı zamandır. Anlatma zamanında, nesnel zaman ve olay zamanı öznel bir şekilde yorumlanarak aktarılabilir. Olaylar aktarılırken geriye dönüşlerden, hatırlatmalardan yararlanılır.
TEMA, ANLATICI, BAKIŞ AÇISI
Tema, romanın bütününe hâkim olan temel duygu veya düşüncedir. Tema soyut ve genel bir kavramdır. Metin dışında da var olabilen sevgi, aşk, dostluk, yalnızlık gibi kavramlar temayı oluşturabilir.
Anlatıcı, romandaki olayı anlatan kişidir. Anlatıcı, yazarın kendisi değil kurmaca bir kişidir. Romanda olaylar birinci veya üçüncü kişi ağzından anlatılır. Birinci kişi ağzından anlatımlarda çoğu zaman birinci tekil şahıs (ben) veya birinci çoğul şahıs (biz) ekleri kullanır. Üçüncü kişi ağzından anlatımlarda üçüncü tekil şahıs (o) ve üçüncü çoğul şahıs (onlar) kullanılır.
Bakış Açısı:
1.Hâkim Bakış Açısı: Anlatıcı, olaylara ve kahramanlara hâkimdir. Olayların nasıl gelişeceğini bilir ve görür. Olayları anlatırken kahramanların aklından geçenleri ve psikolojilerini yansıtır. İlahi bakış açısı da denir.
Çoğunlukla üçüncü kişi (o) ağzından anlatılır.
2.Gözlemci Bakış Açısı: Anlatıcı gördüklerini, tanık olduklarını aktarır. Roman kahramanlarının aklından geçenleri bilmez. Anlatıcının anlatımı gördükleriyle sınırlıdır.
Çoğunlukla üçüncü kişi (o) ağzından anlatılır.
3. Kahraman Bakış Açısı:Olaylar, roman kahramanlarından birinin ağzıyla anlatılır. Olayları yaşayan kahraman, olaylar karşısındaki izlenim ve tutumunu kendi bakış açısıyla yansıtır.
Olaylar birinci kişi (ben) ağzından anlatılır.
ROMANDA ANLATIM TEKNİKLERİ
1. Anlatma Tekniği: Anlatma, anlatıcının birtakım olayları ve bu olaylar çevresindeki insanları, belli bir mekân ve zaman çerçevesinde okuyucuya nakletmesidir. Bu tekniğin kullanıldığı yerlerde okur, metinle kendi arasındaki anlatıcının bakış açısıyla, onun sunumu ve tercihleriyle sınırlı kalır ve olaya belli bir mesafeden bakmak zorundadır.
2. Gösterme Tekniği: Varlıklar, kişiler, olaylar arada kimse olmadan doğrudan okuyucuya aktarılır. Bu teknikle roman kişilerinin iç dünyalarının verilmesi amaçlanır. Yazar aradan çekilir, okuyucu olaylarla baş başadır.
Daha çok modern romanlarda görülür.
3. Özetleme Tekniği: Anlatıcının kişileri ya da hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi özetleyerek aktarmasıdır. Bu teknik, zaman atlaması ve genellemeler çevresinde oluşur.
4. Geriye Dönüş Tekniği: Romanlarda anlatıcının olayları açıklamak, bir problemi çözmek için çeşitli yöntemlerle şimdiki zamandan geçmiş zamana dönmesine denir.
Bu teknik, romanın gerçekliğine önemli ölçüde etki eder. Olayların arka planıyla ilgili bilgiler verdiği için gelecekte olabilecek olaylar ve kişilerin şu anki konumlarıyla ilgili fikir sahibi olmamızı sağlar.
5. Pastiş: Bir sanatçının üslubuna, tarzına, dil ve anlatım özelliklerine; onu anımsatan, çağrıştıran bir şekilde öykünmeye denir. Pastiş, sanatçının dil ve anlatım özellikleri ile sözleri taklit edilerek gerçekleşir.
6. Parodi: Ciddi olarak kabul edilen bir eserin tümünü ya da bir bölümünü biçim ve içerik açısından değiştirerek abartma, çarpıtma yoluyla komikleştirmeye denir. Parodi, içerikle ilgili bir taklit gibidir. Pastiş ise belli bir türün üslubunu, anlatma formlarını taklit eder.
7. İroni: Anlatılmak istenenin alay olduğunu belli edecek biçimde tersinin söylenerek anlatılmasına denir.
Tersinden anlam yükleme yöntemi ile gerçeğe vurgu yapılarak sarsıcı bir etki yapılır.
Romandaki Kişilerin Ruhsal Açıdan Sunuluş Yöntemleri
1. Tahlil (İç Çözümleme): Kişilerin ve durumların gözle görülemeyen taraflarının anlatılmasıdır. Tahliller, psikolojik ve sosyolojik olabilir. Kişilerin iç dünyası, yazar tarafından açıklanır.
2. Bilinç Akışı: Kahramanın söylenmemiş düşüncelerinin, mantıksal bir sıralama ve gramer kuralı endişesi taşımadan, düzensiz bir şekilde, çağrışım ilkesi doğrultusunda okuyucuya aktarılmasıdır.
3. İç Monolog (İç Konuşma): Yazarın anlatmak istediklerini, kahramanın kendi ağzından, kafasından
geçenler şeklinde okuyucuya aktarmasıdır. İç monologlarda, kahramanın kendi kendine konuşmasına tanıklık ederiz.
ROMAN TÜRLERİ
Konularına Göre Romanlar
Macera (serüven) romanı: Günlük hayatta az rastlanan, ilgi çekici olayları okuyucuda heyecan ve
merak uyandıracak biçimde anlatan roman türüdür.
Sosyal roman: Sınıf çatışması, geçim sıkıntısı, göç gibi toplumsal ve ekonomik sorunları veya birtakım töreleri ele alan roman türüdür.
Bilim kurgu romanı: Gelecekte olabilecek olayları bilimsel bir yaklaşımla, hayal gücünü de kullanarak anlatan roman türüdür.
Tarihî roman: Tarihî olayları ve kişileri konu alan roman türüdür.
Fantastik roman: Gerçeküstü olay, kişi ve yerleri konu alan roman türüdür.
Psikolojik roman (tahlil romanı): İnsanın iç dünyasını, bilinçaltını, olayların insanın ruh dünyasına etkilerini anlatan roman türüdür.
Polisiye roman: Polisiye olayların konu edildiği; aksiyon, gizem, heyecan, korku vb. ögeler içeren
roman türüdür.
Tezli roman: Toplumsal veya siyasal bir sorunu konu edinen, bir tez içeren roman türüdür.
Egzotik roman: Uzak ve yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını konu edinen roman türüdür.
Nehir roman: Aynı yazar tarafından yazılan farklı romanların birbirleriyle ilişkili olduğunu ifade etmek için kullanılan bir kavramdır.
Akımlarına Göre Romanlar
Benimsenen edebi akımın ilkeleri çerçevesinde oluşturulan romanlardır.
Realist Roman: Olayları, insanları ve toplumları gerçekçi açıdan yansıtan romanlardır. Gözlem ve araştırma esastır. Gerçekler, görülenler ve incelemeler önemlidir.
Romantik Roman: Bu roman türünde kişilerin duyguları, arzuları ve düşünceleri, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görülür. Olaylar duygusal bir tavırla yansıtılır.
Natüralist Roman:Natüralist roman yazarı bir bilim adamı edasıyla romanını yazar. Realist romanla büyük benzerlikleri vardır. Ancak natüralist roman realist romana göre ilme ve araştırmaya daha çok önem verir.Toplumu adeta bir laboratuvar olarak düşünürler ve eserlerini bu laboratuvar içinde, ilmi verilere bağlı kalarak kaleme alırlar. İlimlerin vardığı sonuçlara göre neticeye ulaşmaya çalışırlar.
Postmodern Roman: Bu roman türünde yazar, dış dünyayı birebir yansıtmaktan özellikle kaçınır. Gerçekliği temsil etmekten çok, anlam çoğulluğunu hedeflerler. Çünkü onlara göre dil değil, anlam gerçekliği ifade edebilir. Postmodern romanda en önemli şey okuyucudur. Okuyucu anlamı üretecek olan kişidir. Daha önceleri teknik bir hata olarak görülen yazarın kendini belli etmesi özellikle kullanılır.
Roman İle Hikâyenin Karşılaştırılması
BENZERLİKLER
- Her ikisi de anlatmaya bağlı edebi metin türüdür.
- Her ikisinin de yazarı bellidir.
- Her ikisinde de giriş, gelişme ve sonuç bölümleri vardır. (Durum hikâyeleri hariç)
- Her ikisinde de gerçek veya gerçeğe yakın olaylar anlatılır.
- Her ikisinde de olayların geçtiği zaman ve mekân bellidir.
FARKLILIKLAR
- Hikâye kısa ve orta uzunlukta bir yazı türüdür. Roman ise uzundur.
- Hikâyelerde tek bir olay varken romanlar olay zinciri üzerine kurulur.
- Hikâyede kişi sayısı azdır. Romanda kişi sayısı fazladır.
- Hikâye olayların sebebini araştırmaz. Roman ise ele aldığı konuyu, bir mesele haline getirir.
- Hikâye her zaman tek konu üzerine kurulur. Roman tek bir konuyu bile bölerek çoklaştırır.
- Hikâye tek boyutludur, roman ise çok boyutludur.
- Romanda kişi ve mekân betimlemeleri hikâyedekine göre daha ayrıntılıdır.
ZAMİRLER ( ADILLAR)
1. SÖZCÜK HALİNDEKİ ZAMİRLER
a. Kişi (Şahıs) Zamiri :Kişi isimlerinin yerini tutan zamirlerdir. Türkçede altı şahıs zamiri vardır.
Ben: birinci tekil şahıs zamiri
Sen: İkinci tekil şahıs zamiri
O: Üçüncü tekil şahıs zamiri
Biz: Birinci çoğul şahıs zamiri
Siz: İkinci çoğul şahıs zamiri
Onlar: Üçüncü çoğul şahıs zamiri
b. İşaret Zamiri:Varlıkların adını söylemeden, onları işaretle göstermeye yarayan sözcüklere işaret zamiri denir. “Bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar, buraya, şuraya, oraya, burası, şurası, orası, öteki vb.” işaret zamirleridir.
NOT: “O“ ve “onlar” sözcükleri hem işaret hem de kişi zamiri olarak kullanılabilirler. Bu kelimeler insan isminin yerini tutuyorsa şahıs zamiri, insan dışı varlıkların yerini tutuyorsa işaret zamiridir.
- Onu eve giderken görmüşler.
- Onu okumadım.
NOT : “Bu, şu, o” sözcükleri bir isimden önce kullanılıyor, o ismi etkiliyorsa bu sözcükler zamir olmaktan çıkar, işaret sıfatı olurlar.
- Bu kitabı çok sevdim. (işaret sıfatı)
- Bunu çok sevdim. (işaret zamiri)
c.Belgisiz Zamir:Varlıkların yerini tutmalarına rağmen hangi varlığın yerine kullanıldığı tam ve açıkça belli olmayan sözcüklere belgisiz zamir denir. “Bazıları, biri, kimi, hepsi, herkes, kimse, birçoğu, birkaçı, şey vb.” sözcükler belgisiz zamirlerdir.
NOT: Belirsizlik bildiren sözcükler bir isimden önce kullanılıyor, o ismi etkiliyorsa bu sözcükler belgisiz sıfat, bir ismin yerini tutuyorsa belgisiz zamir olur.
- Bazı öğrenciler dersi dikkatli dinledi.( Belgisiz sıfat)
- Bazıları dersi dikkatli dinledi.( Belgisiz zamir)
d. Soru Zamiri:İsimlerin yerini soru yoluyla tutan sözcüklere soru zamiri denir. “Ne, kim, kimi, hangisi, kaçı, nereye, nerede, nereden vb.” sözcükler soru zamirleridir.
NOT: Soru bildiren sözcükler bir isimden önce kullanılıyor, o ismi etkiliyorsa bu sözcükler soru sıfatı, bir ismin yerini tutuyorsa soru zamiri olur.
- Hangi kitabı okudun.( Soru sıfatı)
- Hangisini okudun ( soru zamiri)
e. Dönüşlülük Zamiri: Şahısları pekiştirerek bildiren ve fiildeki işin, özne tarafından bizzat yapıldığını ya da yapana dönüşünü bildiren zamirdir.
Dönüşlülük zamiri “kendi”dir.
2. EK HALİNDEKİ ZAMİRLER
a.İyelik (Aitlik) Zamirleri:Ek halinde olup getirildiği ismin hangi şahsa ait olduğunu bildirir. Bunlar aynı zamanda iyelik ekleridir.
1. tekil şahıs iyelik eki → -(i)m
2. tekil şahıs iyelik eki → -(i)n
3. tekil şahıs iyelik eki → -ı, -i, -u, -ü, -(s)ı, -(s)i, -(s)u, -(s)ü
1. çoğul şahıs iyelik eki → -(ı)mız, -(i)miz, -(u)muz, -(ü)müz
2. çoğul şahıs iyelik eki → -(ı)nız, -(i)niz, -(u)nuz, -(ü)nüz
3. çoğul şahıs iyelik eki → -ları, leri
» (benim) defterim » (bizim) defterimiz
» (senin) defterin » (sizin) defteriniz
» (onun) defteri » (onların) defterleri
NOT:3. tekil şahıs iyelik eki “ı, i, u, ü” ile belirtme hal eki olan “ı, i, u, ü” birbiriyle karıştırılmamalıdır.
Bu iki eki karıştırmamak için eki alan kelimenin başına “onun, onların” kelimelerinden uygun olanı getiririz. Cümlenin anlamında herhangi bir bozulma olmuyorsa o ek iyelik ekidir, cümlenin anlamında bozulma oluyorsa hal ekidir.
- Kitabı okumuş. (Belirtme hal eki)
- Kitabı çok güzel. (iyelik eki)
b.İlgi Zamiri:Cümlede daha önce geçmiş bir ismin yerini tutan “-ki” eki ilgi zamiridir. Bu zamir kendinden önceki kelimeye bitişik yazılır.
- Benim kalemim kırmızı, seninki siyah.
NOT: İlgi zamiri olan “-ki”, bağlaç olan “ki” ve sıfat yapan “-ki” eki ile karıştırılmamalıdır.
- Evdeki hesap çarşıya uymaz. (“hesap” sözcüğünü nitelediği için sıfat yapan “-ki”)
- Şemsiyen yoksa benimkini alabilirsin. (“şemsiye” sözcüğü yerine kullanıldığı için ilgi zamiri)
- O kadar geveze ki hiç susmayacak sandım. (cümleleri birbirine bağladığı için bağlaç)
YAPILARINA GÖRE ZAMİRLER
1. Basit Zamirler: Kök hâlindeki zamirlerdir:Ben, sen, o, biz, siz, onlar, bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar, hepsi, çoğu, birisi, hangisi, kaçı, bazısı…
2. Birleşik Zamirler: Birden fazla kelimeden oluşan zamirlerdir. Hiçbiri, birtakımı, öbürü…
3. Öbekleşmiş Zamirler: Birden fazla kelimenin değişik yollarla öbekleşerek oluşturdukları zamirlerdir.Öteki beriki, falan filân, şundan bundan, herhangi biri, ne kadarı…