11.Sınıf Türk Dili Ve Edebiyatı 3.Ünite: Şiir Özeti

11.Sınıf Türk Dili Ve Edebiyatı 3.Ünite: Şiir Özeti
14 Ocak 2024 02:03
93
A+
A-
  • Tanzimat Dönemi Şiiri
  • Servetifünun Şiiri
  • Fecriati Şiiri
  • Millî Edebiyat Dönemi Şiiri
  • Sade Dil ve Heceyle Yazılan Şiir
  • Saf Şiir (Öz Şiir)
  • Manzum Hikâye
  • Cumhuriyet Dönemi’nin İlk Yıllarında Şiir
  • Türkiye Dışındaki Çağdaş Türk Şiiri

                                    TANZİMAT I. DÖNEM ŞİİRİ (1860-1876)

  • Bu dönem sanatçılarına göre edebiyat, halkı eğitmede bir araçtır.
  • “Sanat toplum içindir.” anlayışı benimsenmiştir.
  • Edebiyatta hak, adalet, millet, halk, vatan, özgürlük, eşitlik gibi kavramlar ilk kez kullanılmıştır.
  • Dilde sadeleşme fikri savunulmuş fakat bunda tam başarılı olunamamıştır.
  • Divan şiiri nazım şekilleri kullanılmış (gazel, kaside, murabba, terkib-i bend) ama şiirin içeriği (özü) değişmiştir.
  • Genelde aruz ölçüsü kullanılmış, hece ölçüsü de denenmiştir.
  • Şinasi, klasisizmden; Namık Kemal, romantizmden etkilenmiştir.
  • Bu dönemin önemli şairleri şunlardır: İbrahim Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa

                              TANZİMAT II. DÖNEM ŞİİRİ (1876-1896) 

  • “Sanat sanat içindir.” anlayışı benimsenmiştir.
  • Eserlerde dil ağırlaşmış, sanatlı söyleyişe önem verilmiştir.
  • Şiirde felsefi düşünceler, ölüm, tabiat, karamsarlık, aşk, özlem gibi konular işlenmiştir.
  • “Güzel olan her şey”in şiire konu olabileceği kabul edilmiş, şiirin konusu genişletilmiştir.
  • Bireysel duygulanmalar ağırlık kazanmıştır.
  • Divan şiiri nazım biçimleri terk edilmeye başlanmış, eski biçimlerin yanı sıra karma nazım biçimleri kullanılmış ve Batılı nazım biçimleri denenmiştir.
  • Aruz ölçüsü kullanımı devam etmiş, bazı eserlerde heceye de başvurulmuştur.
  • Bu dönemin şiiri Servetifünun’a örnek olmuştur.
  • Muallim Naci, bu dönemde yaşadığı hâlde divan edebiyatını savunmuştur.
  • Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem romantik anlayışla şiir yazmışlardır.
  • Bu dönemin önemli şairleri şunlardır:
  • Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Muallim Naci…


TANZİMAT DÖNEMİ ŞAİRLERİ ( I. ve II. Dönem)

  • Her iki dönem şairleri biçim yönünden Divan şiiri geleneğine bağlı kalmışlardır.
  • Her iki dönem şairleri romantizmin etkisinde kalmışlardır. Bu dönem şiirinin Batı düşüncesiyle klasisizm ve romantizm edebi akımlarıyla ilişkisi vardır.
  • 1.dönem şairleri toplum için sanat anlayışını; 2.dönem şairleri ise sanat için sanat anlayışını benimsemişlerdir.
  • 1.dönem şairleri vatan, millet, adalet gibi konuları ele alırken; 2. dönem şairleri aşk, doğa, ölüm gibi konuları ele almışlardır. Dolayısıyla konu ve temada yenilik yapmayı başarmışlardır.
  • 1.dönem şairleri dilde sadeleşmeyi amaçlamış ancak bunda başarılı olamamışlardır. 2. dönem şairleri ise ağır olan bu dili daha da ağırlaştırmışlardır. Şiirde sanatlı söyleyiş her iki dönem şairleri için de amaç olmaktan çıkmıştır.
  • İki dönemin şairleri de şiirde parça güzelliğini bırakıp bütün güzelliğine ve konu birliğine önem vermiştir.
  • Aruz ölçüsü kullanılmaya devam ederken az da olsa hece ölçüsü kullanılmıştır.
  • Gazel, kaside, terkib-i bent gibi eski nazım şekilleri kullanılmaya devam etmiştir.
  • Özellikle ikinci dönem sanatçıları yeni nazım şekilleriyle şiir yazmada başarılı olmuşlardır (Abdülhak Hamit Tahran, Recaizade Mahmut Ekrem başarılıdır).
  • Tanzimat şairleri bireysel duygu düşünce ve anlatıma önem vermiş, böylece Türk edebiyatına Batı’daki bireyci anlayışı getirmişlerdir.

                                         TANZİMAT DÖNEMİ ŞAİRLERİ:
ŞİNASİ

  • Tanzimat edebiyatı İbrahim Şinasi ile başlar. 
  • Batı etkisindeki Türk edebiyatının kurucusu, ilk bilinçli temsilcisi ve yeniliklerin öncüsüdür.
  • Bir kısım fikirleri edebiyatımıza ilk kez getiren, çıkardığı gazetelerde bu fikirleri yayarak yeni edebiyatın temellerini atan ŞİNASİ’dir. 
  • Batı edebiyatı yolunda ilk nazım ve nesir türlerinde eserler veren odur. 
  • Klasisizm akımından etkilenmiştir. 
  • Türk şiirini söz oyunlarından kurtararak şiire konuşma dilini getirmiştir. 
  • Şiirde divan edebiyatı nazım biçimlerini kullansa da nazım biçimlerinde bazı değişiklikler yapmıştır. 
  • Genellikle “didaktik” şiirler yazmıştır. 
  • Şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. 
  • Şiirde konu birliğine ve bütün güzelliğine önem vermiştir. 
  • Şiirin konusunu genişletmiştir. Akıl, medeniyet, hak, adalet, kanun gibi kavramları şiirde kullanan ilk şairdir. 
  • Akılcı ve mantıkçıdır.
  • Gazete ve edebiyatı halkı eğitmede bir araç olarak görmüştür. 
  • Agâh Efendi ile birlikte 1860′ta ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’i çıkarmıştır. Türk basınının ilk başyazarı sayılır. 
  • Türk edebiyatında ilk makale örneği olan Mukaddime-i Tercüman-ı Ahval’i bu gazetenin ön sözü olarak yayımlamıştır. Bu makalede gazete çıkarmanın gerekliliğini anlatmıştır

NOT: Şinasi, roman ve öykü alanında eser yazmamıştır.

   ESERLERİ:

  • Tercüme-i Manzume (Çeviri Şiirler)
  • Şair Evlenmesi (Bir perdelik komedi, 1860. Türk edebiyatında yazılan ilk tiyatro eseridir, fakat oynanmamıştır.) 
  • Müntehebat-ı Eş’ar (Şiirler) 
  • Durub-ı Emsal-i Osmaniye (Atasözleri) 
  • Müntehebat-ı Tasvir-i Efkar (Seçme makaleler, 2 cilt) 
  • Tercümân-ı Ahvâl Mukaddimesi (Tanzimat edebiyatındaki ilk makale)

NAMIK KEMAL (1840-1888)

  • 21 Aralık 1840’da Tekirdağ’da doğmuş, 2 Aralık 1888’de vefat etmiştir. 
  • Tanzimat döneminin “en gür sesli vatan şairi” olarak tanımıştır. 
  • Hürriyet kavramını şiirde ilk kez kullanan şairdir. 
  • Divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır. Gazel, kaside, murabba gibi eski nazım biçimleriyle yeni kavram ve konuları işlemiştir. 
  • “Kanun, vatan, hürriyet, adalet, hak, hukuk” gibi konuları işlemiştir. 
  • Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmıştır. 
  • Tiyatrolarında geçen bazı şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır. 
  • Şiiri, düşüncelerini aktarmak için bir araç olarak kullanmıştır. 
  • Şiirde sosyal konulara ağırlık vermiştir. 
  • Toplum için sanat ilkesine bağlı kalmıştır. 
  • Şinasi’yle tanışıncaya kadar tümüyle divan şiiri çizgisinde yazmıştır. Şinasi’yle tanıştıktan sonra divan şiirinden uzaklaşarak Batı şiiri çizgisine yaklaşmıştır. 
  • Şiirinde üç farklı dönem vardır: 
  • a. İlk dönem şiirleri, biçim bakımından eski, konu (öz) bakımından yenidir. (Gazelleri) 
  • b. Daha sonraki şiirleri, biçim bakımından eski, konu (öz) bakımından yenidir. (Hürriyet Kasidesi) 
  • c. Son dönem şiirleri biçim ve konu (öz) bakımından da yenidir. (Vaveyla) 
  • Divan şiirini, abartılı bir biçimde eleştirmiştir, kocakarı masallarına benzetmiştir. 
  • Romantizm akımının etkisinde kalmıştır. 
  • Romanları teknik açıdan kusurludur. Araya girip bilgi vermiştir. 
  • Düz yazılarında (nesirlerinde) sanatkârane (edebi) bir üslup kullanmıştır. 
  • Yazıda konuşma dilinin kullanılmasından yana olmuş ve özellikle tiyatrolarını sade bir dille yazmıştır. 
  • Tiyatroyu halk eğitiminde bir araç olarak görmüştür. 
  • Tiyatro yapıtlarının konularını günlük hayattan veya tarihten almıştır. 
  • Ona göre “Tiyatro bir eğlencedir ve eğlencelerin en faydalısıdır.” 
  • Tiyatrolarının tümü dramdır. 
  • “Vatan yahut Silistre” isimli oyunu sahnelendikten sonra Mağusa’ya sürülmüştür. 
  • Türk edebiyatındaki yerini, düz yazı alanında; özellikle roman, tiyatro, makale, biyografi, eleştiri, tarih türünde yazdığı yapıtlar belirlemiştir. 
  • Gazetecilik yönü de vardır, Ziya Paşa ile birlikte Hürriyet gazetesini çıkarmıştır. 
  • Sosyal ve siyasi konularda hicivler de yazmıştır. 
  • Encümen-i Şuara topluluğunda yer almıştır. Osmanlıcılık düşüncesini benimsemiştir. 
  • “Lisan-ı Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazat-ı Şamildir” makalesinde dil ile ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. 
  • “Renan Müdafaanamesi”ni Fransız tarihçi Ernest Renan’ın “İslamiyet, ilerlemeye engeldir.” düşüncesini çürütmek için yazmıştır. 

ESERLERİ Roman

  • İntibah
  • Cezmi

Tiyatro

  • Vatan Yahut Silistre
  • Celalettin Harzemşah
  • Zavallı Çocuk
  • Akif Bey
  • Gülnihal
  • Karabela

Eleştiri

  • Tahrib-i Harabat
  • Takip
  • İrfan Paşa’ya Mektup
  • Renan Müdafaanamesi

Anı

  • Magosa Hatıraları
  • Biyografi
  • Fatih Sultan Mehmet
  • Selahaddin-i Eyyubi
  • Yavuz Sultan Selim

Çıkardığı Gazeteler

  • Tasvir-i Efkâr
  • Hürriyet
  • İbret

Tarih

  • İslam Tarihi
  • Osmanlı Tarihi
  • Evrak-ı Perişan
  • Devr-i İstila
  • Barika-i Zafer
  • Kanije Muhasarası

ZİYA PAŞA (1825-1880) 

  • Şinasi ve Namık Kemal’le birlikte Tanzimat’la başlayan yeni Türk edebiyatının ilk aşamasını oluşturan üç sanatçıdan biridir. 
  • Ziya Paşa meşrutiyetçi ve toplumcu bir şairdir. 
  • Çeşitli devlet kademelerinde çalışmış, politika ve sanatla uğraşmıştır. 
  • Düşünceleriyle yenilikçi, yapıtları ve yaşantısıyla eskiye bağlı bir sanatçı olan Ziya Paşa’daki tezat ve ikilik hem yaşantısına hem de yapıtlarına yansımıştır.
  • Hürriyet gazetesinde çıkan “Şiir ve İnşa” makalesinde Halk edebiyatını ve dilini savunur, gerçek şiirimizin halk şiiri olduğunu belirtmiştir. Bir süre sonra hazırladığı “Harabat” adlı antolojide Divan şiirini yücelterek Halk şiirini kötülemiş ve halk ozanlarının şiirlerini “eşek anırması” olarak nitelemiştir. 
  • Ziya Paşanın yaşadığı bu çelişkiye Namık Kemal tepki göstermiş ve onu eleştirmek için Tahrib-i Harabad adlı eleştirileri yazmıştır. 
  • Hem biçim hem de hayalleri ve duyuş tarzı bakımından divan şiirine bağlıdır. 
  • Divan şiiri nazım biçimlerini kullanan sanatçının lirik sayılabilecek gazelleri vardır. 
  • Sade bir dili savunmuş, beğenmiş; ancak Arapça, Farsça tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır. 
  • Hece ölçüsüyle yazdığı birkaç türküsü dışında bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. 
  • Tanzimat Edebiyatının bütün özelliklerini taşır. Tanzimat Edebiyatını oluşturan dört önemli etki (divan şiiri, mahallileşme etkisi, Batı etkisi, âşık tarzı) onun şiirlerinde ve düz yazılarında görülür. 
  • Türk edebiyatında terci-i bent ve terkib-i bent türlerinin en önemli şairlerindendir. 
  • En ünlü şiiri Terkib-i Bent DÖNEMİNİN SOSYAL BİR ELEŞTİRİSİDİR.(Ziya Paşa bu şiirini Bağdatlı Ruhi’ye nazire yazmıştır) 
  • ESERLERİ VE TÜRLERİ
  • Hiciv: Zafername 
  • Düzyazı: Rüya 
  • Mektup: Veraset Mektupları 
  • Şiir: Eş’ar-ı Ziya 
  • Makale: Şiir ve İnşa 
  • Anı: Defter-i Amal 
  • Tercümeleri: Viardot’tan Endülüs Tarihî‘ni, Cheruel ile Lavallee’den Engizisyon Tarihî‘ni, J.J. Rousseau’dan Emil‘i, Moliere’den Tartuffe‘ü tercüme etmiştir.

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852-1937)

  • Edebiyatımızın en bireysel şairlerindendir.
  • Batılılaşma hareketinin asıl öncüsü olarak kabul gördüğü için kendisine “ŞAİR-İ AZAM”(büyük şair) lakabı verilmiştir.
  • İkinci dönem Tanzimat edebiyatının en verimli, üretken, kudretli yazarlarından olan Abdülhak Hamit, modern edebiyatımızın kurucularındandır. Doğu ile Batı arasında bir köprü olabilecek kadar kuvvetli bir kültüre sahiptir.
  • Şiirdeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük öncüsüdür.  Şiir biçiminde ve içeriğinde önemli değişiklikler yapmıştır. Onda ölçü, uyak, dil kaygısı görülmez; bundan dolayı eserleri dil bakımından kusurludur. Dili çok ağır üslubu dağınıktır.
  • Abdülhak hamit Tarhan, şiirde tezatlara, şaşırtmacalara çok yer vermiş; lirik-felsefi bir anlayışla yazmıştır. Günlük hayat, ölüm, metafizik düşünceler, tabiat, aşk, vatan sevgisi gibi konuları işlemiştir.
  • Tanzimat şiirine geniş ufuklar açan, divan şiiri geleneğini tamamıyla yıkan Abdülhak Hamit; Tanzimat şiirine yüksek bir anlatım yeteneği kazandırmıştır.
  • Veremden ölen eşi Fatma Hanım onun edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir. Böylelikle ölüm teması onun şiirlerinin en temel teması olmuştur. Ünlü Makber şiirini eşinin ölümü üzerine yazmıştır.
  • Tiyatrolarında ağır bir dil kullanmıştır. Ayrıca tiyatroları sahne tekniğine de uygun değildir. Abdülhak Hamit tiyatrolarını sahnelenmek için değil okunmak için yazmıştır. nazım-nesir karışık tiyatrolarında tarihi olaylar ve hayallerini anlatmıştır.
  • Sanat için sanat anlayışını benimseyen sanatçı, romantizm akımın etkisindedir.
  • Abdülhak hamit Tarhan, edebiyatımızın ilk pastoral şiir örnekleri olan şiirlerini Sahra adlı eserde toplamıştır.

ESERLERİ:
ŞİİR:

Sahra (1879)
Ölü (1886)
Hacle (1886)
Bir Sefilenin Hasbihali (1886)
Bâlâ’dan Bir Ses (1911)
Validem (1913)
İlham-ı Vatan (1918)
Tayflar Geçidi (1919)
Ruhlar (1922)
Garâm (1923)

OYUN:
İçli Kız (1874)
Sabr ü Sebat (1875)
Duhter-i Hindu (1875)
Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919)
Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970)
Eşber (1880, 1945)
Zeynep (1908)
Macera-yı Aşk (1910)
İlhan (1913)
Tarhan (1916)
Finten (1918, 1964)
İbn Musa (1919, 1928)
Yadigar-ı Harb (1919)
Hakan (1935)

RECÂİZÂDE MAHMUT EKREM (1847-1914)

  • Tanzimat ikinci dönem sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem; şiir, roman, tiyatro, hikaye ve eleştiri türünde eserler vermiş, dönemin genç kuşaklarına örnek olmuş bir sanatçıdır.
  • Döneminde “üstad” olarak tanınır.
  • Bu dönemde eski edebiyat taraftarlarıyla, özellikle Muallim Naci ile, kalem mücadelesi yapan öncü sanatçılardandır. Yeni edebiyatı savunanların hocası olmuştur.
  • Servetifünun dergisinin başına Tevfik Fikret’i getirerek Edebiyatıcedide hareketinin hazırlayıcısı olmuştur.
  • Tevfik Fikret’in akıl hocasıdır.
  • Şiirleri sanat bakımından pek güçlü olmayan sanatçı, sanat için sanat ilkesiyle yazmış, kulak için kafiye görüşünü ilk kez ortaya atarak bu konuda büyük bir tartışma başlatmış; göz için kafiye anlayışında olan Muallim Naci ile büyük bir tartışmaya girmiştir.
  • Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri de olmakla birlikte, aruza bağlı kalmıştır.
  • Güzel olan her şeyin şiir olabileceği fikrinin savunucusudur.
  • Batı edebiyatı nazım şekillerini başarıyla kullanmıştır.
  • Şiirlerinde hüzün ve acı vardır. Piraye, Emced, Nijad adlı çocuklarının ölümünü görmüş olması ona içli ve acı dolu şiirler yazdırmıştır. Hüzünlü duygular, ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, solgun güller, romantik güzellikler şiirlerinde işlediği konulardandır.
  • Bütün yapıtlarında sanat için sanat anlayışını benimsemiştir.
  • Düzyazı alanındaki en önemli eseri, edebiyatımızın Batılı anlamdaki ilk realist romanı sayılan Araba Sevdası’dır. Bu eserde, yanlış ve bilinçsizce Batıyı takip etmeye çalışan Bihruz Beyin ne hallere düştüğü anlatılır. Realist çizgilerle ve ince bir mizahla bilinçsiz şekilde Batılı olmaya çalışan insanlar bu eserde göz önüne serilir.
  • Şiirlerinde romantizmin, tiyatrolarında klasisizmin etkileri,roman ve öykülerinde realizmin etkisi görülür.
  • Eserleri
  • Şiir: Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebâb, Zemzeme I-II-III, Tefekkür, Pejmürde, Nijad Ekrem, Nefrin.
  • Roman: Araba Sevdası.
  • Öykü: Saime, Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi, Şemsa.
  • Oyun: Afife Anjelik (İlk romantik dram), Atala Yahut Amerikan Vahşileri, Vuslat Yahut Süreksiz Sevinç, Çok Bilen Çok Yanılır.
  • Ders Kitabı: Talim-i Edebiyat,
  • Eleştiri: Takdir-i Elhan, Zemzeme III Mukaddimesi.
  • Biyografi: Kudemadan Birkaç Şair Takrizat.

                             SERVETİFÜNUN ŞİİRİ GENEL ÖZELLİKLERİ

  • Türk edebiyatını kesin olarak modernleştiren Servetifünun  Dönemi’nin büyük bir hızla sonuç aldığı ilk edebi tür şiirdir.
  • Topluluğun genelinin şair olması ve Tevfik Fikret’in güçlü bir şair olması şiir konusunda hızlı bir netice almayı sağlamıştır.
  • Konular bireyseldir.
  • Oldukça ağır, süslü, sanatlı ve sanatkârâne bir dil ve üslup kullanılmıştır.
  • Parnasizm ve sembolizm etkileri görülür.
  • Aruz ölçüsü kullanılmıştır.
  • “Kafiye göz için değil kulak içindir.” görüşünü benimsemişlerdir. 
  • Fransız şiiri örnek alınmıştır.
  • ‘Sanat için sanat” anlayışını benimsemişlerdir.
  • Serbest müstezat, terza-rima, triyole, sone gibi nazım şekillerini kullanmışlardır.
  • Beyitlerle bentler bir arada kullanılmıştır.
  • Parça güzelliği yerine bütün güzelliği ön plana çıkmıştır.
  • Anlatılan bir düşünce, bir ifade sonraki birimlere taşınabilmiştir (anjambman)
  • Serveti fünun şiiri melankoliktir, duygusaldır, karamsardır. (Dönemin siyası baskısı etkisi)

SERVETİFÜNUN ŞAİRLERİ:

  • TEVFİK FİKRET (1867-1915)
  • Asıl ismi Mehmed Tevfik olan şair ve öğretmen Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867’de İstanbul’un Kadırga semtinde doğdu.
  • Servetifünun edebiyatının en önemli şairidir.
  • Önceleri sanat için sanat, sonraları toplum için sanat anlayışını savunmuş ve buna uygun eserler vermiştir.
  • Servetifünun topluluğunun dağılmasından sonra yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu şiirlerinin ana teması “hürriyet” ve “medeniyet”tir.1901’den sonraysa yöneldiği toplumsalcı nitelikteki şiirlerini topladı.
  • Toplumsal ve siyasal ortamı Han-ı Yağma, 95’e Doğru, Balıkçılar, Haluk’un Bayramı, Tarih-i Kadim, Promete, Sis gibi şiirleriyle eleştirmiştir. 
  • SİS  şiirinde İstanbul’a nefretini dile getirmiştir.
  • Ferda (Yarın) şiirinde gençlerin vatana karşı sorunluluk ve görev temasını işlemiştir. 
  • Karamsarlığı ve iç dünyasındaki çalkantıları şiirlerinde öne çıkmıştır. 
  • Serbest müstezatı şiirlerinde başarıyla kullanmıştır. 
  • Aruzla Türkçeyi, şiirle düz yazıyı başarıyla kaynaştırmayı bilmiştir 
  • Beyit ve mısra bütünlüğünü kırmış, anlamı birkaç dizeye yaymıştır. (anjambman özelliği)
  • Nazmı nesre başarıyla yaklaştırmış, manzum hikayeler yazmıştır. 
  • Şiirlerinde noktalama işaretlerine, biçimsel mükemmelliğe, tasvire önem vermiştir. 
  • “Yağmur” şiirinde olduğu gibi şiirin içeriğine uygun aruz kalıplarını seçmiş ve kullanmıştır. 
  • Şiirlerinde parnasizmden etkilenmiştir.

ESERLERİ

  • Rübab-ı Şikeste (1900-1984) 
  • Haluk’un Defteri (1911-1984) 
  • Rübabın Cevabı (1911-1945) 
  • Şermin (1914-1983) 
  • Tarih-i Kadim (1905) 
  • Son Şiirler (1952. Yay. Haz. Cevdet Kudret)

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1935)

  • Gerçek mesleği doktorluk olan sanatçı, Servetifünun edebiyatının Tevfik Fikret’ten sonra gelen en önemli şairidir. 
  • Tıp eğitimi için gönderildiği Paris’te, tıptan çok şiire alaka duymuş ve Fransız sembolistlerini tanımıştır. 
  • “Sanat için sanat” anlayışına uygun eserler vermiştir. 
  • Eserlerinde sosyal konulara hiç değinmemiştir. Bireysel temalara yönelmiş, şiirlerinde genellikle aşk ve doğa konularını işlemiştir. 
  • Cenap Şahabettin, farklı ve ince hayallerini dile getirmek için Arapça ve Farsça’dan yeni sözcükler kullanmış bu da onun şiir dilini iyice ağırlaştırmıştır. Şiirlerinde çok zengin bir lirizm ve geniş hayal gücü göze çarpar. 
  • Elhan-ı Şita (Kış Ezgileri) şiirinde karın yağışını okuyucuya hissetirmiştir. 
  • Halk arasında birçok dizesi atasözü gibi kullanılmaktadır.
  • Hem şiir hem de düzyazı türlerinde eserleri vardır.

Eserleri: Tâmat, Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mek­tupları, Tiryaki Sözleri, Yalan, Körebe, Nesr-i Harp, Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Sulh

FECRİATİ ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ

  • “Sanat, şahsi ve muhteremdir (saygıdeğerdir).” diyerek gayelerinin sanata ve edebiyata hizmet et­mek olduğunu açıkladılar, Servetifünuncuları yeteri kadar Batı edebiyatı yanlısı olmamakla suçladılar. Batı’daki edebiyat topluluklarından fay­dalanmak, en büyük gayeleri arasındadır.
  • Özellikle Fransız edebiyatını örnek al­dılar. Yurdun sanata ve bilime ihtiyacı olduğunu düşünerek, edebiyatın önemini ve ciddiyetini hal­ka anlatmak gerektiği fikrini savundular.
  • Yapıtlarında aşk ve tabiat konusunu işlediler.
  • Duygulu ve romantik bir aşkı dile getirdiler.
  • Gerçekten uzak tabiat betimlemeleri yaptılar.
  • Fransız sembolistlerinden etkilendiler.
  • Dil ve üslup yönünden Servetifünuncularla aynı doğrultudadırlar. Dilleri ağır, sanatlı ve süslüdür. Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla doludur.

Fecriati  topluluğu Servet-i Fünun topluluğunun devamı olmuştur. Köklü bir yenilik, ori­jinallik sağlayamadıkları için ve sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük olmadığından 1912’de dağılmış­lardır. Dağılan sanatçıların bir kısmı Milli Edebiyat akımına dâhil olurken bir kısmı da bağımsız olarak sanat yaşamına devam etmiştir.

AHMET HAŞİM (1884-1933)

*Fecr-i Âti topluluğunun en güçlü şairidir. 
*Şiirlerinde musiki  vardır. 
*Empresyonizm ve sembolizmin etkisiyle şiirler yazar. 
*Ona göre şiir, anlamın ve ahengin uyumundan doğar. 
*Ahenk kavramına büyük önem verir. 
*Sanatçıya göre gerçek şiir, nesre çevrilmesi mümkün olmayan bir şiirdir. 
*Tüm şiirlerini aruz ölçüsüyle yazan şair, Arapça ve Farsça sözcüklere de bolca yer verir. 
*Haşim, anlamca kapalı olan şiirleri sever. 
*Serbest müstezata ilgi duyar. Haşim’e göre şiirlerde “açıklık” ve “fikir” gereksizdir. Şiir, anlamını okuyucudan almalıdır. Okuyucu kendi gücü oranında yorum yapmalıdır. 
*”Piyâle” Haşim’in olgunluk dönemi şiirlerini kapsamaktadır. 
*Bu dönemde hayat ve kadın karşısında kendisini yalnızlık içinde bulan sanatçının ruh yansımaları vardır. 
*Ahmet Haşim, hece ölçüsünü musiki açısından yeterli görmez, serbest müstezatı Servet-i Fünûnculardan daha rahat kullanır. 
Ahmet Haşim hece ölçüsünü hiç kullanmamıştır. Hatta bu ölçüyü “Köylü Vezni” olarak nitelemiştir. 
*Şiirlerinde tasvire yer veren sanatçı sıfatları da çok kullanır. 
*Sembolizmin ahenk ve anlam kapalılığı ilkesinden; empresyonizmin izlenimlerinden yararlanır. 
*Sanatçı, toplumsal sorunlara ilgisizdir. Şiirlerinin konusunu hüzün, yalnızlık, ölüm, aşk gibi bireysel konular oluşturur. 
*Haşim’e göre şiir, musiki ile söz arasında; fakat sözden çok musikiye yakın bir dildir. Şiirlerin, açık ve anlaşılır olmasına karşıdır. Haşim; sarı, kırmızı, siyah renkleri kullanır. 
*Şiirlerinde duygusallığa anlam kargaşalığına önem veren sanatçı nesirlerinde açık, yalın, anlaşılır bir üslupla karşımıza çıkar. Sanatçının fıkraları, edebi tenkitleri, gezi yazıları vardır. Ayrıca nesirlerinde sosyal konulara da ağırlık verir. 
ESERLERİ 
ŞİİRLER: 
Göl Saatleri (1921)
Piyale (1926)
FIKRA VE SOHBET: 
Bize Göre (1926)
Gurabahane-i Laklakan (1928)

GEZİ: 
Frankfurt Seyahatnamesi (1933)

                  MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ:

  • 1911’de yayın hayatına başlayan Genç Kalemler dergisinde toplanan şairler; kullandıkları dil, biçim,

ölçü ve işledikleri temalarla Millî Edebiyat’ın oluşumunu sağlamıştır. Türkçülük akımının savunucusu Mehmet Emin Yurdakul, Millî Edebiyat akımının öncü ismidir. Servetifünun şiirinin zirvede olduğu dönemde onun toplum için, yalın bir dille ve hece ölçüsüyle yazıp yayımladığı Türkçe Şiirler, Millî Edebiyat şiirinin habercisi niteliğindedir.

  • Toplum için sanat anlayışına uygun “sade dil ve hece ölçüsüyle” milliyetçi şiirler yazılmıştır.
  • Şiirde millî kaynaklara yönelme gerçekleşmiştir.
  • Konu seçiminde yerlilik esas alınmıştır.
  • Şiirlerin konuları genelde halkın yaşamından ve ülkenin içinde bulunduğu koşullardan seçilmiştir.
  • Şiirlerde ortak temalar halkın yaşamı, millî tarih ve milliyetçilik duygusu, kahramanlıktır.
  • Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşı sırasında genç şairler kendi duygu ve hayallerini işlemekten de kendilerini alamamışlardır.
  • Duygudan ziyade fikir ön plandadır.
  • Şiir, fikrin taşıyıcısı olarak görülmüştür.
  • Eserler genelde didaktiktir.
  • Kitabî bir dilden gündelik yaşamda konuşulan dille geçilmiş, halk şiiri söyleyiş biçimlerinden yararlanılmıştır.
  • Şiir dili olarak İstanbul Türkçesi esas alınmış ve şiirler sade bir Türkçeyle yazılmıştır.
  • İmgelere çok başvurulmamış, kullanılan imgelerin ise kolay anlaşılır olmasına dikkat edilmiştir.
  • Somut benzetmeler kullanılmıştır.
  • Millî Edebiyat dönemi şiirinde Halk edebiyatı nazım biçimlerine yönelinmiş; dörtlüklerle şiirler yazılmış; mani, koşma gibi nazım biçimleri kullanılmıştır.
  • Serbest müstezat geliştirilmiştir.
  • Batıdan alınan sone ve terza-rima gibi nazım şekilleri de kullanılmıştır.
  • Tam ve zengin uyağın yanında yarım uyak da kullanılmıştır.
  • Aruzun yerine hece ölçüsü kullanılmıştır.
  • Bu dönemin en önemli şiir topluluğu olan Beş Hececiler şiirde önemli bir çıkış yapmıştır

               MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ŞİİRİNİN SINIFLANDIRMASI:

A-SADE DİL VE HECE ÖLÇÜSÜYLE YAZILMIŞ ŞİİRLER

B-SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞINA ÖZGÜ ŞİİRLER

C-HALKIN YAŞAMA TARZINI VE DEĞERLERİNİ YANSITAN ŞİİRLER (MANZUMELER)

A-SADE DİL VE HECE ÖLÇÜSÜYLE YAZILMIŞ ŞİİRLER:

  • Milli Edebiyatçılar, o döneme kadar yazılmış olan şiirleri Arap, Fars veya Batı taklidi olarak görmüşler ve Halk edebiyatına dönerek heceyle şiir yazmışlardır.
  • Halk edebiyatı geleneğinden faydalanmış; ancak hece ölçüsü kullanılarak modern biçimlere ve söyleyişlere de yer vermişlerdir.
  • “Genç Kalemler” dergisinde “Yeni Lisancılar” olarak bilinen şairler, sade bir dille ve hece ölçüsüyle şiirler kaleme almıştır.
  • Bu şiir anlayışının şairleri, halka seslenip onların duygu ve hayallerini ifade etmeyi amaçlamış ve aynı zamanda onlara kendi fikirlerini açıklamışlardır.
  • Şairler, Tanzimat birinci dönem sanatçıları gibi şiire öğretici bir amaç yüklemişlerdir.
  • Tanzimat sanatçılarından farkları, Türkçülük düşüncesiyle hareket etmeleridir.
  • Didaktik anlayış, şiirde, sanatsal amaçların önündedir.
  • Şiirlerin önemli bir kısmında kuru bir didaktizm karşımıza çıkar.
  • Şairler, imgelere ve kapalı anlatıma çok başvurmamış; kullandıkları imgelerin yalın olmasına dikkat etmişlerdir.
  • Söz sanatlarının ve imgelerin kaynakları genellikle halk şiirine dayanır.
  • Sanatçılar, konuşma dilinin imkânlarından faydalanmışlardır.
  • Bu anlayışla oluşan şiirlerin temasını İslamiyet’ten önceki Türk tarihi, İslam tarihi, Türk coğrafyası ve Anadolu oluşturmuştur.
  • Şiirlerde devrin gerçekliği olan milliyetçilik tartışmaları, savaşlar, halkın içinde bulunduğu durum bir tema olarak işlenmekle birlikte aşk, ayrılık gibi evrensel temalar da işlenmiştir.
  • Yurt sevgisi, kahramanlık gibi konuların yanında bireysel konular da dile getirilir.
  • Çoğunlukla halk edebiyatı nazım biçimlerinden koşma, mani gibi şekiller tercih edilmiştir.
  • Heceyle yeni kalıplar denemişlerdir.
  • Şiirde ölçü, kafiye ve redif gibi ahenk unsurlarına önem verilmiştir.
  • Duraklar da ahengi sağlamda bir unsur olarak karşımıza çıkar.
  • Nazım birimi olarak genelde dörtlük kullanılmıştır. Üçlük, beşlik gibi değişik kümelerden oluşan birimler de denenmiştir.
  • Bu şiir anlayışının en önemli temsilcileri Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem ve Mehmet Emin Yurdakul’dur.
  • Beş Hececiler olarak adlandırılan Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy da bu anlayışa uygun şiirler yazmıştır.

B- SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞINA ÖZGÜ ŞİİRLER:

  • Millî Edebiyat döneminin etkili olduğu yıllarda bazı şairler, hece vezniyle, yalın bir dille, devrin gerçeklerini, halkın sorunlarını dile getiren şiirler yazmak yerine, sanat değeri yüksek saf (öz) şiire yönelmişlerdir.
  • Bu anlayışın şairleri, hece vezninin yaygın biçimde kullandığı bu dönemde aruzla şiir yazmayı sürdürmüşlerdir.
  • Şiirde öğreticilik ve toplumsallık reddedilerek “sanat için sanat” anlayışı benimsenmiştir.
  • Sese, musikiye, söyleyiş ve şekil mükemmelliğine önem verilir.
  • Şairler, zaman zaman sade dille şiirler yazsalar da sadeleşme akımını bir dava olarak görmemişlerdir.
  • Şiiri anlam değerlerinden çok, ses, ahenk ve müzik olarak gören sembolizm ve parnasizm akımına yakın bir anlayış benimserler.
  • Bu şiir anlayışında sanatçılar, genellikle bireysel konularda şiirler yazmış olsalar da özellikle Yahya Kemal, tarihi konulara da eğilmiş; ancak bu konuları işlerken öğretici bir hava taşımamaya dikkat etmiştir.
  • Şairler tema bakımından sınırlandırılamaz.
  • Şairler duygu ve hayallerini anlatırken, bilinçaltındaki düşüncelerini şiirle ifade etmişlerdir.
  • Şiir duyulmak ve hissedilmek için yazıldığından saf şiir, imgelerle yüklü ve kapalı anlatıma sahiptir.
  • Yahya Kemal ve Ahmet Haşim, bu şiir anlayışının Milli Edebiyat Dönemindeki önemli temsilcileridir.
  • Ahmet Haşim, şiiri “Nesre çevrilme olanağı bulunmayan nazımdır.” olarak tarif eder ve “sanat için sanat” anlayışıyla şiirler yazar.
  • “Her şeyden önce güzel şiirler yazmak” amacı vardır.
  • Şiir, hiçbir şeyin aracı olmamalıdır.
  • Ahmet Haşim’e göre şiir, musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakındır.
  • Bireyselliği, şiirde anlam kapalılığını savunur. Ağır bir dil kullanır.
  • İlk örneklerini Cenap Şahabettin’de gördüğümüz sembolist şiir, edebiyatımızda onunla en usta, en başarılı temsilcisini bulur.
  • Millî Edebiyat kapsamına alınamayacak bir şairdir.
  • Ahmet Haşim, “serbest müstezat”tan “sone”ye kadar çeşitli biçimleri kullanmıştır.
  • Ahmet Haşim, “çöl, göl, akşam, gurbet, daüssıla, gece, gökyüzü, yarı aydınlık ortamlar, karanlık” gibi imgeler etrafında toplumsallıktan uzak, bireysel temaları öne çıkarmıştır.
  • Haşim, kendine özgü bir söyleyiş biçimi oluşturmuştur.
  • Yahya Kemal de bu devirde Batı’da gördüğü “parnasizm” akımından etkilenmiş; divan şiiri anlayışıyla modern şiirin söyleyiş özelliklerini birleştirerek bir sentez oluşturmuştur.
  • Mallarme, Valery gibi Fransız ozanlarının sanat anlayışını kendi görüşleriyle birleştirerek neo-klasik bir şiir geliştirmiştir.
  • Biçim kusursuzluğuna, yapmacıksız ve sağlam bir anlatıma önem vermiştir.
  • Yahya Kemal, “Şiir bir nağmedir.”, “Şiirde nefes ve ses iki unsurdur.” sözleriyle şiirle müziğin birbirine yakınlığına vurgu yapar.
  • Yahya Kemal biçim konusunda hassastır. Bu konuda “Mısra haysiyetimdir.” der.
  • Yahya Kemal “millî tarih, aşk, ölüm, sonsuzluk, İstanbul sevgisi” gibi temalara ağırlık vermiştir.
  • Yahya Kemal konularını Türk tarihinden alıp işlese de dönemin belirgin anlayışı olan halka, ülke gerçeklerine, dönemin millî olaylarına yöneldiği söylenemez.

Edebiyatımızda saf (öz) şiir anlayışını benimsemiş şairlerden başlıcaları:

Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Behçet Necatigil, Asaf Halet Çelebi, Necip Fazıl Kısakürek, Özdemir Asaf, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ziya Osman Saba

C- HALKIN YAŞAMA TARZINI VE DEĞERLERİNİ YANSITAN ŞİİRLER (MANZUMELER):

  • Millî Edebiyat döneminde, halkın yaşama tarzı ve değerleri üzerine, anlaşılır bir dille manzumeler yazılmıştır.
  • Manzum hikâye ya da manzumeler; şiirin, kafiye, redif, dize ve ritim gibi yapı unsurlarını kullanan hikâyelerdir.
  • Yer, olay, kişi ve zaman öğeleri taşıması yönüyle büyük ölçüde öyküye benzer.
  • Öyküyle tek farkı şiir biçiminde yazılmış olmasıdır.
  • Manzum hikâyelerde genelde toplumsal sorunlar işlenmiştir.
  • Anlayış olarak sanat, toplumun hizmetindedir.
  • Manzum hikâyeler, belli bir olaya dayalı şiirlerdir.
  • Olay, manzum olarak hikâye edilir.
  • Günlük konuşma diline ve halk söyleyişlerine, deyim ve atasözlerine yer verilmiştir.
  • Tür özellikleri bakımından mesneviyle benzerlik gösterir.
  • Bu şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
  • Vezin ve uyağa önem verilmiştir.
  • Konuşma dilinin tüm sıcaklığının şiir diline yansıdığı görülür.
  • Manzumeler o dönemde toplumun içinde bulunduğu sosyal, siyasal ve ekonomik problemler etrafında oluşmuştur.
  • Bu manzumelerin yazılış amacı, halkı aydınlatmak, onun içinde bulunduğu kötü durumdan çıkmasını sağlamak, ona yol göstermektir.
  • Millî Edebiyat döneminde halkın yaşama tarzını ve değerlerini anlatan manzumeler yazıldığı dönemle bire bir ilişkilidir.
  • Mehmet Akif, manzum hikâye (manzume) türünün edebiyatımızdaki en önemli temsilcilerinden biridir.
  • İlk defa Servet-i Fünûn’da (Tevfik Fikret) görülen mensur şiir örneklerinin devamı niteliğinde olan nazmı nesre yaklaştırma anlayışını sürdürüp geliştirmiştir.
  • Millî Edebiyat döneminin etkili olduğu dönemde Mehmet Âkif, Türk milliyetçiliği üzerine yoğunlaşan Millî Edebiyat şairlerine katılmamıştır.
  • Mehmet Âkif, halkın içinde bulunduğu olumsuz durumların nedenini İslam dininden uzaklaşmaya bağlamıştır.
  • Dinden uzaklaşan insanların ne duruma düştüklerini örneklendirmek için de halkın yaşayışını gözler önüne seren manzumeler yazmıştır.  
  • Manzumelerin ana teması “cahillik, yoksulluk sarmalında kıvranan Müslümanların dramı”dır.
  • Bu eserlerde, Türkçülük yerine İslamcılık öne çıkmıştır.
  • *Şairin İslamcılık görüşünün bütün izleri manzumelerinde görülür.
  • Manzumelerinde halkın yaşama biçimini gerçekçi biçimde yansıtmıştır.
  • Mehmet Akif, yaşadığını anlatmıştır.
  • Özellikle İstanbul’un fakir semtlerinde yaşanan iç yakıcı ve karartıcı hayat sahnelerinin konu edildiği manzumeler, yazıldığı dönemde oldukça ses getirmiştir.
  • Halkın yaşamını yansıtmasına karşın, hece ölçüsünü değil, aruz veznini kullanmıştır.
  • Manzum hikâye türünün en başarılı örneğini Seyfi Baba isimli eserle vermiştir.

MANZUME VE ŞİİR ARASINDAKİ AYIRICI ÖZELLİKLER:

  • Şiirde anlatılanları düz yazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düz yazıyla ifade edebiliriz.
  • Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır.
  • Şiirde bireysellik duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir.
  • Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır. Genellikle didaktik metinlerdir.

MEHMET EMİN YURDAKUL(1869-1944)

  • Milli edebiat akımı ve Türkçülüğün önde gelen temsilcileri arasında yer aldı.
  • “Türk Şairi”, “Milli Şair” unvanı ile tanınır..
  • Tanzimat Dönemi’nde ortaya çıkan “halk için halk diliyle yazma” anlayışını Servetifünûn Dönemi’nde yeniden canlandıran sanatçı Mehmet Emin Yurdakul’dur.
  • Şiirlerinde Türk milletinin yüceliğini haykırır.
  • 1897’de Türk-Yunan Savaşı sırasında “Cenge Giderken” adlı şiiri yazmıştır. Bu şiiri yazmıştır. Bu şiirin ilk dizesi olan “Ben bir Türküm; dinim, cinsim uludur.” sözüyle edebiyatımızda yeni bir çığır açmıştır.
  • Şiirlerinde kahramanlık ve milli bilinci öne çıkararak savaşa giden halkı cesaretlendirmiştir.
  • Konuşma diliyle ve hece ölçüsüyle şiirler yazmak gerektiği üzerinde durmuştur.
  • Türkçe şiirler adlı kitabıyla edebiyat çevrelerinde sesini duyurmuştur. Onun bu eseri ile Türkçülük edebiyat alanına girmiştir.
  • Sade dil ve hece ölçüsü ile şiirler yazan ilk şairdir.
  • Milli duyguları ve sosyal konuları işlemiştir.
  • Dil ve şekil özellikleri bakımından halk şiirinden etkilenmiştir.

ESERLERİ:
ŞİİR:

  • Türkçe Şiirler (1899-1918)
  • Türk Sazı (1914)
  • Ey Türk Uyan (1914)
  • Tan Sesleri (1915, 1956)
  • Ordunun Destanı (1915)
  • Dicle Önünde (1916)
  • Hastabakıcı Hanımlar (1917)
  • Turana Doğru (1918)
  • Zafer Yolunda (1918)
  • İsyan ve Dua (1918)
  • Aydın Kızları (1919)
  • Mustafa Kemal (1928, şiir ve düzyazı)
  • Ankara (1939)

DÜZYAZI:

  • Fazilet ve Asalet (1890)
  • Türkün Hukuku (1919)
  • Kral Corc’a (1923)
  • Dante’ye (1928)

ZİYA GÖKALP (D: 23 Mart 1876-Ö: 25 Ekim 1924) 

  • Diyarbakır’da doğdu, İstanbul’da ya­şamını yitirdi. Asıl ismi Mehmet Ziya’ dır. 
  • Ziya Gökalp, sanatı, düşüncelerini yaymak için araç olarak kullanan şairlerdendir. 
  • Şiirleri de düz yazıları da fikir ağırlıklıdır. O, bunlarda sanatsal bir ağırlığa yönelmediği gibi dilsel bir yetkinliğe ulaşamamıştır. 
  • Onun en büyük özelliği Türkçülük sisteminin bir düzene bağlamasıdır. 
  • O’nun fikir hayatında önemli bir dönüm noktası ve sanat hayatının ikinci merhalesinin başlangıcı olan “TURAN” şiiri çok ünlüdür ve bu şiir aruzla yazılmıştır. 

Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan

  • Ziya Gökalp’ın sanatının en önemli özelliklerinden biri de Türk şiirine o zamana kadar ihmal edilen Türk mi­tolojisini sokmasıdır. Şair, destan yönünden çok zen­gin olan Türk mitolojisini şiirlerinde yansıtmıştır. 
  • Milli Edebiyat Akımı’na düşünsel yönden büyük katkılar sunmuştur. 
  • Edebiyatımızın gelişmesi için halka, ulusal kaynaklara gidilmesi, yalın bir dil kullanılması, aruz yerine hece ölçüsünün tercih edilmesi konuşma dili ile yazı dilinin birleştirilmesi, Halk edebiyat ile Batı edebiyatının örnek alınması gerektiğini savunur. 
  • Şiirlerinde çoğunlukla ikili (mesnevi), koşma, sone vb. nazım şekillerini kullanan Gökalp, şiir sanatı­nın teknik yönüyle pek ilgilenmemiştir. O, şiirin ne söy­lediği kısmıyla ilgilenmiştir. Bu yönüyle onun şiirlerinde kuru bir didaktizm göze çarpar. 
  • Eserinde sade, konuşma diline yakın, doğal, kolay anlaşılır bir dil kullanmıştır. 
  • Türk mitolojisinden, Türk folklorundan, Dede Korkut Hikâyelerinden, masalardan yararlanılır. 
  • Hece ölçüsünün benimsenip yaygınlaşmasında büyük rolü olmuştur. 
  • İnceleme, makale, didaktik şiir, manzum destan, masal türlerinde eserler vermiştir.
                                                       
    ESERLERİ:
    Şiir:
  • * Kızıl Elma
  • * Yeni Hayat
  • * Altın Işık

  • Düz yazı:

* Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak
* Türkçülüğün Esasları
* Türk Töresi
*Türk A

  • İSTİKLÂL ŞAİRİMİZDİR.
  • Küçük yaşta iyi bir din eğitimi görmüş, Arapça, Farsça; gençlik yıllarında ise Fransızca öğrenmiş olan Mehmet Âkif, dini -milli – lirik – epik özellik taşıyan şiirleriyle edebiyatımızdaki yerini almıştır.
  • 1908’den sonra Sırat-ı Müstakim ve Sebil’ür-Reşat adlı din dergilerinde şiirler, din ve edebiyatla ilgili makaleler yayımlayarak yazı hayatına başlamıştır.
  • Şiirlerinin çoğunda İslâm’ı anlatmaya çalış­mış, İslâm dininin doğru anlaşılması duru­munda toplumun ilerleyebileceğini söylemiş­tir.
  • Mehmet Âkif realist bir şairdir.”Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim/İnan ki her ne demişsem görüp de söylemi­şim…” dizeleri onun bu özelliğini yansıtır.
  • Öğretici yanı ağır basan, din, ahlâk, vatan konularının işlendiği şiirlerinde konuşma dili­ni başarıyla kullanmıştır.
  • Tüm şiirlerini aruzla yazmıştır.
  • Aruzu konuşma diline büyük bir başarıyla uygulayan şair, nazmı nesre yaklaştırmıştır (Bu özellikleriyle Tevfik Fikret’e benzer).
  • Şiirlerinin çoğu manzum öykü şeklindedir.
  • Âkif, birçok şiirinde sosyal sorunlara da yer vermiştir. Sözgelimi “Küfe”şiirinde yetim kalan bir çocuğun dramını, “Mahalle Kah­vesinde zamanını kahvelerde öldüren tem­bel kişileri, “Köse İmam”da İslâmı yanlış anlayarak karısını boşamak isteyen acıma­sız, cahil bir adamı… anlatır.
  • Sanatçı, milli marşımız olan İstiklâl Marşı’nın da şairidir.
  • Mehmet Âkif, özlediği gençliği “Asım”da simgeleştirmiştir. Ona göre gençlik İslâm inancı ile Batı’nın bilimini sentezleyebilirse görevini yapmış olacaktır.
  • Mehmet Âkif, Fransız sanatçı Emile Zola’nın gerçekçiliğine hayrandır. Bu bakımdan da naturalisttir. Gerçeği olduğu gibi, bütün çir­kinliği ve kusurlu yanlarıyla anlatması onu naturalistlere yaklaştırır.

ESERLERİ: Mehmet Âkif bütün şiirlerini Safahat adı altında yedi ciltte toplamıştır.
Safahat’ın ciltleri şu başlıkları taşır:

  • Safahat
  • Süleymaniye Kürsüsünde
  • Hakkın Sesleri
  • Fatih Kürsü­sünde
  • Hatıralar
  • Âsım
  • Gölgeler

BEŞ HECECİLER (HECENİN BEŞ ŞAİRİ)

  • Beş hececiler ismi verilen sanatçılar, şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlamışlardır.
  • Millî edebiyat akımından etkilenmiş; önceleri aruzu kullanırken bırakıp heceye geçiş yapmışlardır.
  • Eserleriyle hece ölçüsünü şiire egemen kılarlar.
  • Sadece ölçü olarak bir değişim yaşatmamışlardır; şiirin işleyeceği konu ve dilin süsten, sanattan ve yabancı kelimelerden kurtulup sade bir Türkçe ile yazılmasını sağlamaya çalışmışlardır.
  • Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu’yu ve vasat insan tipini şiire sokmuşlardır.
  • Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik işledikleri başlıca konulardır.
  • Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir.
  • Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmayıp yeni biçimler denemişlerdir.
  • Nesir cümlesini şiire aktarmışlardır.
  • Düzyazıdaki söz diziminin şiirlerde de görülmesi beş hececilerde çok rastlanan bir özelliktir.
  • Hece ölçüsünün 11 ve 14’lü gibi uzun kalıplarını kullanmayı tercih etmişlerdir.
  • Yarım kafiye yerine tam, tunç ve zengin kafiyeyi tercih etmişlerdir.
  • Gerçekçi bir şiir anlayışına sahip olsalar da romantizme kaydıkları görülür.
  • Beş Hececiler ve eserleri, Türk edebiyatının önemli bir dönüm noktasını oluşturmuştur.
  • Hecenin bu beş şairinin bir araya gelip birlikte tam bir topluluk oluşturdukları söylenemez.
  • Bu adlandırmayı ve gruplandırmayı İsmail Hakkı Sevük yapmıştır.
  • Türk şiirinin serbest vezne yönelmeye başlaması ile etkileri azalmıştır.

HECENİN BEŞ ŞAİRİ:

ORHAN SEYFİ ORHON, FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL, HALİT FAHRİ OZANSOY, ENİS BEHİÇ KORYÜREK, YUSUF ZİYA ORTAÇ
CUMHURİYET DÖNEMİ’NİN İLK YILLARINDA ŞİİR


Millî Edebiyat Dönemi’nde başlayan edebî eserlerde millî değerlerin işlenmesine Cumhuriyet’in ilk
yıllarında devam edilmiştir. Şiirde millî duyarlılığa önem verilmiş, ağırlıklı olarak halk şiirinden gelen ögeler (yalın dil, hece ölçüsü, dörtlük nazım birimi vb.) kullanılmıştır. Bu dönemde Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren bir şiir çizgisi görülür.


Kurtuluş Savaşı kazanılmış, sıra vatanın ve milletin maddi ve manevi yönden kalkınmasına gelmiştir. Bu düşüncede millî bir heyecanla hareket eden şairler, şiirlerinde genellikle Anadolu’yu ve Anadolu insanını konu edinmiş; böylece Memleket Edebiyatı adı verilen bir akım oluşmuştur. İlk örneklerini II. Meşrutiyet’ten sonra vermeye başlayan memleketçi şiir, bu akım içinde varlığını güçlü biçimde sürdürmüştür. Anadolu’ya yöneliş, memleket manzaraları, vatan ve millet sevgisi bu akımın işlediği başlıca temalardır. Bu akımda Batı edebiyatının zevk ve anlayışıyla yerli anlayış, memleket edebiyatı düşüncesi etrafında birleşmiş; millî kimlik, edebî eserlerin merkezine yerleşmiştir.

Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer, Kemalettin Kamu, Orhan Şaik Gökyay, Ömer Bedrettin Uşaklı
 gibi şairler; Memleket Edebiyatı akımı doğrultusunda eser vermiştir. Cumhuriyet Dönemi şiiri, farklı anlayış ve akımlarla gelişimini sürdürmektedir.

Faruk Nafiz Çamlıbel
“Sanat” adlı şiirinde sanat hakkındaki görüşlerini ifade etmiştir. Bu şiir, memleketçi şiirin bir bildirisi gibidir. Şair, yalın bir dil ve lirik bir eda ile yazdığı şiirde anlatma ve betimleme anlatım tekniklerinden yararlanmıştır. Anadolu’ya, millî kültüre yöneliş şiirde açıkça görülmektedir:

Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz.
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun… Ayrılıyor yolumuz!

    FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898 – 1974)

  • Beş Hececilerin en önemli ismidir.
  • Aruz ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerden sonra daha çok heceyi kullanmaya başlamıştır.
  • Aruzu tamamıyla terk etmeyen şair her iki vezni de usta­ca kullanmıştır. “Şarkın Sultanları” ve “Gönülden Gönüle” şiirlerini aruzla yazmıştır.
  • “Sanat” adlı şiiriyle “memleketçi edebiyat” anlayışının öncülüğünü yapmıştır. Bu şiir, memleketçi şiirin ilk bilinçli bildirisi kabul edilir.
  • “Folklor” ve “Halk Edebiyatı” Faruk Nafiz Çamlıbel’in sanatını süsleyen önemli unsurlardır.
  • Hem bireysel duygularını hem de memleket konularını şiirlerinde işlemiştir.
  • Şiirlerindeki başlıca temalar aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık ve ihtirastır.
  • Düş ile gerçeği kaynaştırdığı epik ve lirik özellikteki şiir­ler yazmıştır.
  • Realist-romantik özellikler taşır.
  • “Han Duvarları” şiiri çok ünlüdür.
  • Behçet Kemal Çağlar ile birlikte Onuncu Yıl Marşı’nın sözlerini yazmıştır. Bu marşla, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini ve hedeflerini anlatmıştır.
  • Faruk Nafiz Çamlıbel, şiirlerinde “Çam Deviren”, “Akıllı Ozan”, “Kalender” ve “Deli Ozan” gibi takma adlar kullanmıştır.
  • Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda da etkili bir isimdir.

ESERLERİ
ŞİİR:

  • Şarkın Sultanları (1919)
  • Gönülden Gönüle (1919)
  • Dinle Neyden (1919)
  • Çoban Çeşmesi (1926)
  • Suda Halkalar (1928)
  • Bir Ömür Böyle Geçti (1933)
  • Elimle Seçtiklerim (1934)
  • Akarsu (1937)
  • Tatlı Sert (Mizah Şiirleri, 1938)
  • Akıncı Türküleri (1938)
  • Heyecan ve Sükûn (1959)
  • Zindan Duvarları (1967)
  • Han Duvarları (Seçme Şiirler, 1969)

OYUN: (çoğu manzumdur)

  • Canavar (1925)
  • Özyurt (1932)
  • Akın (1932)
  • Kahraman (1933)
  • Yayla Kartalı (1945)

ROMAN:

  • Yıldız Yağmuru (1936)
  • Ayşenin Doktoru

TÜRKİYE DIŞINDAKİ ÇAĞDAŞ TÜRK ŞİİRİ
Türk dünyası edebiyatı, ortak duygu ve düşünce dünyasının yanı sıra zengin bir kültür birikimine sahiptir.
Türkiye dışındaki coğrafyalarda yaşayan Türkler, ana dili bilinci ile Türkçe eserler vermiştir.
Türk dilinin konuşulduğu ülkelerde, bölgelerde yaşayan Türk şairler; halkın sorunlarını, beklentilerini şiirleri aracılığıyla dile getirmiştir.
Bu bölgelerde Türkçenin çeşitli lehçe ve şivelerinde eserler verilmiştir. Türkiye dışındaki çağdaş Türk şiirinde genellikle özgürlük ve ulusal bilinç temaları işlenmiştir.
Türkiye dışındaki çağdaş Türk şiirinin başlıca temsilcileri:

  • Bahtiyar Vahapzade (Azerbaycan)
  • Şehriyar (İran)
  • Recep Küpçü (Bulgaristan)
  • Mağcan Cumabayulı (Kazakistan)
  • Osman Türkay, Özker Yaşın (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti)
  • Abdülhamit Süleyman Çolpan, Aybek (Özbekistan)
  • Ata Atacanoğlu (Türkmenistan)
  • Nimetullah Hafız (Eski Yugoslavya)

BAHTİYAR VAHAPZADE(1925-2009)
Çağdaş Azerbaycan edebiyatının en büyük şairlerinden biri sayılan Bahtiyar Vahapzade, Azeri Türkmenlerinden olup ülkesinde halk şairi olarak bilinir. Dil bilinci, özgürlük, din ve vatan sevgisi eserlerinde önemle üzerinde durduğu temalardır. Sovyet rejiminin baskılarına rağmen sürekli bir özgürlük savaşçısı olmuş, Azeri halkının felaketlerini kendine dert edinmiş ve eserlerinde işlemiştir. Şiirlerini genellikle hece ölçüsü ile yazmıştır. Eserlerinde duru ve akıcı bir Azerbaycan Türkçesi kullanmaya özen göstermiştir.
Azeri halkının sıkıntılarını konu ettiği pek çok eserini yurt dışına kaçırarak yayınlanmasını sağladı.
1995 yılında Azeri özgürlük mücadelesindeki hizmetlerinden dolayı İstiklal nişanı ile ödüllendirilmiştir.
Vahabzade 1980-2000 yılları arasında da 5 defa milletvekili seçildi.

ESERLERİ:
Şiirleri: 
Menim Dostlarım, Çınar, Kökler ve Budaklar, İnsan ve Zaman, Gün Var Bin Aya Değer
ŞEHRİYAR (1906-1988)
Azeri edebiyatının 20. yüzyılda yetişmiş en büyük şairlerinden birisidir. İran Türklerinden olan Muhammed Hüseyin Şehriyar, Azerbaycan’da yaşamış İran Azerisi şairidir.

Eserleri 
 Heyder Baba’ya Selam, Türkçe Şiirlerinden Seçmeler
 Divan (Farsça Şiirleri)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

error: Content is protected !!