8.Sınıf İnkılap Tarihi 6.Ünite Ders Notu Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası

8.Sınıf İnkılap Tarihi 6.Ünite Ders Notu Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası
28 Nisan 2024 23:09
131
A+
A-
  1. ÜNİTE
    ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI
    TÜRK DIŞ POLİTİKASININ TEMEL İLKELERİ
    Tam Bağımsızlık: Bir ülkenin tam bağımsız olabilmesi için siyasi, askerî, ekonomik vb. alanlarda kendi iradesiyle ve kendi menfaatlerine göre hareket edebilmesi gerekir. Millî Mücadele
    yıllarında “tam bağımsızlık” ilkesiyle hareket eden milletimiz, başka bir milletin mandası altına girmeyi reddetmiş ve
    bağımsızlığa olan inancını “Ya istiklal ya ölüm” parolasıyla dile getirmiştir. Lozan Antlaşması
    Türkiye’nin sadece siyasi değil ekonomik bağımsızlığına da katkı sunmuştur. Bu antlaşma ile kapitülasyonlar ve Düyûn-u Umûmiye
    Teşkilatı kaldırılarak Türkiye’nin ekonomik açıdan da
    bağımsızlığı sağlanmıştır.
    Gerçekçilik: Atatürk, dış politikada gerçekleşmeyecek hayaller peşinde koşmak yerine gerçekçi olmanın ve mevcut şartların gereklerine göre hareket etmenin önemine inanmıştır.
    Akılcılık: Geçmişin sorunlarına saplanıp kalmak yerine mevcut şartları değerlendirerek geleceğe yönelik kararlar almaktır. Değişen
    şartları iyi analiz etmek ve bu şartlar altında en doğru adım atmayı gerektirir. Atatürk, dünyadaki gelişmeleri yakından takip
    etmiş ve bu gelişmelerden yararlanıp Türkiye lehine adımlar atmıştır. Dış politikadaki gelişmeleri iyi takip eden Atatürk, izlediği akılcı politika sonucu Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını sağlamıştır.
    Mütekabiliyet (Karşılıklılık): Türkiye dış politikada barışçıl yöntemler takip etmiş, devletler arasında iş birliğinin gelişmesine önem vermiştir. Türkiye kendisine dostça yaklaşan ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmiş ancak düşmanca tavır sergileyen ülkelere gerekli
    karşılığı vermekten çekinmemiştir.
    Millî Menfaatleri Esas Alma: Devletler arası ilişkilerde sürekli dostluklar olmadığı gibi sürekli düşmanlıklar da yoktur. Ülke menfaatlerinin gerektirdiği şekilde hareket etmek, Atatürk’ün dış politikadaki temel ilkelerinden biri olmuştur.
    Barış: “Millet hayatı tehlikeye uğramadıkça harp bir cinayettir.” diyen Atatürk’ün sözüne uygun olarak Türkiye yayılmacı bir politika takip etmemiş, devletler arasındaki sorunların diplomasi ile
    çözülmesinden yana olmuştur.
    Uluslararası ilişkilerde, tarihî dostluk ve düşmanlık yerine, değişen şartlar ve karşılıklı yarar ilişkileri esas
    alınarak birçok ülkeyle dostluklar kurulmuştur.
    Türk ve Dünya Kamuoyunu Dikkate Alma: Atatürk, halkın desteğini almayan hiçbir politikanın başarılı olamayacağına inanmıştır. Atatürk’ün takip ettiği politika, gücünü milletten almakta ve millî menfaatlere göre şekillenmektedir. Atatürk; yaptığı yurt gezilerinde halkın beklentilerini görmüş, iç ve dış politikasını kamuoyunun bu beklentilerini dikkate alarak şekillendirmiştir. Atatürk dünyada
    olup bitenleri de yakından takip etmiş ve dış politikada adım atarken bu gelişmeleri de dikkate almıştır.
    DIŞ POLİTİKADA YAŞANAN GELİŞMELER
    LOZAN ANTLAŞMASI’NIN TÜRK DIŞ POLİTİKASINA YANSIMALARI
    Lozan Barış Antlaşması, Türkiye ile itilaf Devletleri arasında eşit şartlara göre yapılmıştır.
    Bu antlaşma, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinin temelini oluşturmuştur. Böylece Türkiye,
    dünya devletleriyle yeni bir siyasi ve hukuki düzen kurmuştur. Bu düzen, siyasi yönüyle günümüzde de devam etmektedir.
    Lozan Barış Antlaşması’nın ardından stratejik
    önemi artan Türkiye sağlam temellere dayalı bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu yeni dönemde Atatürk’ün
    söz ve düşünceleri dış politikaya yön vermiştir. Bu politika, her şeyden önce ülke sınırlarını korumaya dayalıdır.
    Türkiye, yeni toprak kazanma amacında olmamış, komşularıyla barışın korunması için çalışmıştır.
    Türkiye, uluslararası toplantılar ve ziyaretlerle dünya devletleri ile iyi
    ilişkiler kurmuştur.
    LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NDA ÇÖZÜMLENEMEYEN MESELELER
    1- Yabancı Okullar sorunu ( Fransa- İngiltere)
    2- Musul Sorunu (İngiltere)
    3- Nüfus Mübadelesi (Yunanistan)
    4- Boğazlar Sorunu (Boğazlar komisyonu)
    5- Hatay Sorunu (Fransa-Suriye)
    6-Yabancı Okullar Sorunu
    Avrupalı devletler kapitülasyonlar aracılığıyla Osmanlı
    Devleti’nde pek çok farklı okullar açmışlar ve çeşitli haklara sahip olmuşlardır. Bu okullar, zamanla Osmanlı Devleti’ne
    karşı bazı zararlı faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır. Lozan Barış Antlaşması’yla; bu okullarla ilgili tek yetkili
    kurumun TBMM olmasına karar verilmiş ve bu okulların eğitim sistemini düzenleme yetkisi TBMM’ye verilmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde
    Tevhidi-Tedrisat Kanunu’nun çıkarılmasıyla tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır.
    Lozan’da yabancı okulların Türk milli eğitim sistemine bağlanması kararlaştırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de bu durum pekiştirilmiştir. Fransa ile papalık yabancı okullarda Türk öğretmenlerin görev yapmasına
    ve bazı derslerin Türkçe okutulmasına karşı çıktılar. Türkiye, bu sorunun kendi iç meselesi olduğunu bildirdi. Bu
    okullarda tarih, coğrafya, Türkçe derslerinin Türk öğretmenlerce okutulması, Türk müfettişlerince denetim
    yapılması kararlaştırıldı
    IRAK SINIRI VE MUSUL MESELESİ
    Lozan Barış Antlaşması’yla Musul sorunu çözüme kavuşturulamamıştır. Türk Hükümeti, Musul halkının çoğunun Türk olmasından dolayı Musul’un kendisine bırakılmasını istiyordu.
    İngiltere ise bölgenin zengin petrol yataklarına sahip olması ve ekonomik çıkarları dolayısıyla Musul« topraklarını bırakmak istemiyordu.
    Lozan’da Musul sorununun iki taraf arasında yapılacak karşılıklı görüşmelerle halledilmesine karar verilmişti.
    İkili görüşmeler sırasında bir çözüm sağlanamamış ve durum Milletler Cemiyetine götürülmüştü.
    İngiltere’nin uzlaşmaz tutumu üzerine Türkiye, bölgeye müdahale kararı almış, fakat bu sırada Şeyh Sait İsyanı’nın çıkması, müdahalenin gerçekleşmesini engellemişti. Sonuç olarak 5 Haziran 1926’da iki ülke arasında Ankara Antlaşması imzalanmış ve
    Musul sorunu çözülmüştür. Türkiye, Şeyh Said isyanıyla uğraştığı için gerekli askeri müdahalede bulunamadı
    ANKARA ANTLAŞMASI (1926)
  • Türkiye ile İngiltere arasında yapıldı.
  • Musul, İngiliz mandasındaki Irak’a verildi.
  • Musul’un petrol gelirlerinin % 10’u yirmi beş yıllığına Türkiye’ye verildi.
  • Türkiye beş yüz bin İngiliz sterlini karşılığı bu hakkından vazgeçti.
    Önemi
  • Türk—İngiliz anlaşmazlığı sona erdi.
  • Musul’un kaybıyla Misak-ı Milli’den taviz verildi.
  • Musul’daki Türkleri koruyucu kararlar alınmadı.
    DIŞ BORÇLAR SORUNU
    Fransa ile aramızda sorun oldu. Türkiye’den alacağı en fazla devlet olan Fransa, borçların altın olarak ödenmesini istedi. Türkiye ise
    borçların kâğıt para olarak ve Fransız frangı şeklinde ödenmesini kabul ettirdi. Türkiye borçların ana parasını 1954’e,
    faizlerini ise 1984’e kadar ödedi. 1929’da başlayan dünya ekonomik bunalımı Türkiye’nin borçlarını geç ödemesinde etkili oldu.
    NÜFUS MÜBADELESİ SORUNU
    Nüfus mübadelesi Yunanistan’la aramızda sorun olmuştur. Lozan Antlaşması’na göre İstanbul Rumlarıyla Batı Trakya
    Türkleri hariç diğer Türk ve Rumların yer değiştirmesi kararlaştırılmıştı.
    Yunanistan, özellikle İstanbul’da daha çok Rum bulundurmak istiyordu. Sorun, Milletler Cemiyeti ve Lahey Adalet Divanı’nda da
    çözümlenemedi Türk-Yunan ilişkilerini bu durum gerginleştirdi. Türkiye ile Yunanistan 10 Haziran 1930’da antlaşma yaptı.
    İstanbul Rumlarının ve Batı Trakya Türklerinin yerleşme tarihlerine bakılmaksızın yerlerinde kalmaları kabul edildi.
    BOĞAZLAR SORUNU VE MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ
    Lozan’da Boğazlar sorunu Türkiye’nin aleyhine çözümlenmiş, tam egemenlik hakkı verilmemişti.
    Lozan Barış Antlaşması’nda Boğazların yönetiminin Türkiye’nin başkanlığını yapacağı uluslararası komisyona verilmesi ve Boğazların her iki yakasında asker bulundurmaması
    Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını sınırlandırmaktaydı. 1930’lu yıllarda Almanya’nın hızla silahlanması,
    İtalya’nın Habeşistan’ı işgali, Japonya’nın Mançurya’ya saldırması karşısında Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamadı. Türkiye’nin isteği ile İsviçre’nin Montrö şehrinde bir konferans toplandı.
    Konferansa katılanlar; Türkiye – Yunanistan – İngiltere – Fransa – Sovyet Rusya -Yugoslavya – Japonya.
    İtalya 1938’de bu sözleşmeyi imzalamıştır. Rusya’nın karşı çıkmasına rağmen İngiltere ve Fransa’nın desteğiyle
    Türkiye’nin boğazlardaki hâkimiyeti kabul edildi.
    Bu sözleşmeye göre;
    Boğazlar komisyonu kaldırılarak yetkileri Türkiye’ye devredildi.
  • Ticaret gemileri serbest geçebilecekti.
  • Boğazların iki yakasındaki askersiz yerlere asker yerleştirilebilecekti.
  • Barış zamanında ticaret gemilerinin geçişine izin verilecek,
  • Savaş gemilerinin geçişine sınırlandırmalar getirilecek,
  • Savaş durumunda Türkiye isterse Boğazları kapatabilecektir.
    Önemi:
  • Boğazlar kesin olarak Türkiye’nin kontrolüne girdi.
    Türkiye’nin Akdeniz’deki güvenliği artmıştır.
    Boğazlar Sorunu, Misakı Millî’ye uygun bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur.
    TÜRKİYE’NİN MİLLETLER CEMİYETİ’NE GİRMESİ
    (18 Temmuz 1932)
    Milletler Cemiyeti, I. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası barışın korunması ve iş birliğinin sağlanması için galip
    devletler tarafından kurulmuştu (1920). Bir müddet sonra büyük devletlerin çıkarlarını koruyan bir kurum hâline gelmişti.
    Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin Musul sorunundaki taraflı tutumu yüzünden cemiyete giriş için acele etmemişti. Ancak
    1930’dan sonra Türkiye’nin uluslararası politikada ağırlığını hissettirmesi, barışçı bir politika izlemesi, Batılı
    devletlerle sorunlarını halletmesi Milletler Cemiyeti’ne üyelik için davet edilmesine yol açmıştır. Cemiyet 6 Temmuz 1932 tarihli
    genel kurulunda ispanya temsilcisinin teklifi ile Türkiye’yi davete karar verdi. TBMM, 9 Temmuz’da daveti kabul etmiş, 18 Temmuz
    1932’de alınan genel kurul kararıyla Milletler Cemiyeti’ne üye olmuştur.
    Türkiye Milletler Cemiyeti’ne üyelikle dünya barışına
    katkıda bulunmayı ve güçlü devletler arasına girerek
    dış politikada karşılaştığı sorunları çözmek için diplomatik
    destek sağlamayı hedeflemiştir.
    BALKAN ANTANTI (9 Şubat 1934)
    Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan antlaşmalar kalıcı bir barış sağlayamamıştır. Avrupa’da devam etmekte olan
    silahlanma yarışı ve Almanya ile İtalya’nın yayılmacı politikaları Balkanları ve Orta Doğu’yu tehdit etmekteydi.
    Bu gelişmeler karşısında Milletler Cemiyeti
    kuruluş amacına uygun olarak devletler arası anlaşmazlıkları çözmede etkisiz kalmıştır. Bu gelişmeler üzerine Türkiye,
    Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan Antantı imzalanmıştır. Bu antlaşmayla Balkan ülkeleri karşılıklı
    olarak sınırlarını güvence altına almayı ve çıkabilecek tehlikeleri birlikte önlemeyi amaçlamışlardır. Bulgaristan Balkanlardaki
    emellerinden dolayı ittifaka katılmamıştır. Arnavutluk ise
    İtalya’dan çekindiği için tarafsız kalmıştır. Türkiye, Balkan Antantı’nı imzalayarak batı sınırını güvence altına almıştır.
    Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine ittifak dağılmıştır.
    SADABAT PAKTI (8 Temmuz 1937)
    1935 yılında İtalya’nın Habeşistan’a saldırması, Akdeniz
    ve Ortadoğu güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olmuştur. Bu yüzden Balkan Antantı’na benzer bir antlaşmanın
    Orta Doğu’da da gerçekleştirilmesi için faaliyetlere başlanmıştır. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat
    Paktı imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre üye ülkeler; Karşılıklı
    olarak birbirlerinin sınırlarına saygılı olmayı, İç işlerine
    karışmamayı, Ortak çıkarlar doğrultusunda dostluk ve
    iş birliklerini geliştirmeyi kabul etmiştir. Bu antlaşma ile
    Türkiye, doğu sınırlarının güvenliğini sağlamış oldu.
    MİSAK-I MİLLÎ’NİN SON ZAFERİ: HATAY
    HATAY TÜRKİYE’YE KATILIYOR
    Türkiye, Sakarya Savaşı’nın kazanılmasından sonra Fransa ile 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara Antlaşması’nı imzaladı. Bu antlaşma ile Hatay, bazı koşullarla Fransa’nın mandası
    altındaki Suriye’ye bırakıldı. Buna göre:
    Fransa, bölgede özel bir yönetim kuracak ve Türk kültürünün gelişmesine engel olmayacaktı.
    Lozan Antlaşması’nda da Ankara Antlaşması
    hükümleri aynen kabul edildi.
    Fransa 1936 yılında Suriye’nin bağımsızlığını tanıyınca Türkiye de
    Hatay’ın bağımsızlığı için harekete geçti. Konu, Milletler Cemiyetine taşındı. Türkiye’nin bu kararlı tutumunu gören
    Milletler Cemiyeti, Hatay’a, iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Suriye’ye bağlı bir statü tanıdı.
    Ancak Türkiye’nin
    istediği Hatay’ın tam bağımsızlığıydı. Avrupa’da savaş tehlikesinin de büyümesiyle Fransa, Doğu Akdeniz’in
    güvenliğini düşünerek Hatay meselesi için Türkiye ile görüşmeyi kabul etti. Türkiye ve Fransa arasında 4 Temmuz 1938 tarihinde bir dostluk antlaşması imzalandı.
    Hatay’ın bağımsızlığı bu iki devletin
    güvencesi altına alındı; Aynı gün Türk askerleri Hatay’a girdi.
    24 Ağustos 1938 tarihinde Hatay’da seçimler tamamlandı. 2 Eylül’de toplanan Hatay Meclisi bağımsız devlet için “Hatay Cumhuriyeti”
    adını kabul ederek cumhurbaşkanlığına Tayfur Sökmen ’i seçti. Hatay Millet Meclisi, 23 Haziran 1939 tarihinde Türkiye’ye katılma kararı aldı. 7 Temmuz 1 939’da Hatay, Türkiye’nin bir vilayeti haline geldi.
    NOT: Atatürk’ün ölmeden önce uğraştığı en son
    mesele Hatay meselesidir.
    NOT: Atatürk “Kırk yıllık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz” diyerek Hatay konusundaki kararlılığını ortaya koymuştur. Hatay’ın Anavatana katılması Atatürk’ün ileri görüşlülüğünü kanıtlar.
ETİKETLER: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

error: Content is protected !!