8.Sınıf İnkılap Tarihi 1.Ünite Özeti: Bir Kahraman Doğuyor
AVRUPA’DA UYANIŞ
AVRUPA’DA YAŞANAN GELİŞMELER
Coğrafi Keşifler: XV. yüzyılda Avrupa’da yaşanan gelişmelerden biri de Coğrafi Keşifler oldu. Coğrafi Keşifler sonucu okyanuslara açılan Avrupalı devletler hem Amerika kıtasını keşfettiler hem de doğunun zenginlik kaynağı olarak bilinen Hindistan’a denizden ulaştılar.
Keşfedilen bu bölgelerdeki kaynakları kendi ülkelerine taşıyarak zenginleştiler.
Rönesans ve Reform: Avrupa’da ekonomik kalkınmayla birlikte bilim, sanat ve edebiyat da hızla gelişti. Bu gelişmelerin yaşandığı döneme “yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans adı verildi. Rönesans’la akıl ve bilim ön plana çıktı ve dogmatik düşünceler sorgulanmaya başlandı.
Tepkiler arttıkça Katolik Kilisesi toplum üzerindeki gücünü ve denetimini kaybetmeye başladı. Nihayet Reform adı verilen sürecin ardından Katolik Kilisesi kendisini düzeltmek, siyasi ve ilmî alanlardan elini çekmek zorunda kaldı.
Aydınlanma Çağı: Katolik Kilisesinin baskısından kurtulan Avrupalılar, aklın ve bilimin rehberliğinde hızla gelişmeye ve aydınlanmaya başladılar. Aydınlanma Çağı denilen bu dönemde (XVII – XVIII. yüzyıllar) bilimsel gelişmeler de hız kazandı.
Fransız İhtilali: 1789’da Fransa’da halkın mevcut yönetime karşı çıkmasıyla başlayan ayaklanmalar sonucu krallık rejimi yıkılarak Fransız İnsan Hakları ve Yurttaşlık Bildirgesi yayınlandı.
Yayınlanan bu bildirgeyle kısa sürede dünyada hak, eşitlik, adalet, özgürlük düşüncelerinin yayılmasını sağladı.
Fransız İhtilali ile her milletin kendi bağımsız devletini kurma hakkına sahip olduğunun vurgulanması, milliyetçilik fikrinin yayılmasına ve imparatorlukların dağılma sürecine girmesine yol açtı.
Sanayi İnkılâbı: Avrupalı devletler zamanla bilimsel bilgiyi teknolojiye aktarıp buhar gücüyle çalışan gemiler icat ettiler ve dokuma fabrikaları kurdular.
Böylece Sanayi İnkılâbı doğdu. Küçük üretim atölyelerinin yerini büyük fabrikalar, insan gücünün yerini makine gücü aldı.
Makineler sayesinde üretim hızla arttı. Artan üretimle birlikte ham madde ve pazar ihtiyacı da arttı. Avrupalı devletler ihtiyaç duydukları ham maddeyi henüz sanayileşmemiş ülkelerden karşılayıp ürettikleri ürünleri de aynı ülkelerde pazarladılar Böylece Sömürgecilik doğdu.
SARSILAN OSMANLI XX. Y.Y BAŞLARINDA OSMANLI DEVLETİ
Osmanlı Devleti, XX. yy a gelindiği zaman siyasî ve askeri üstünlüğünü kaybetmiş ve ayakta kalabilmek için uluslar arası denge siyaseti izlemiştir.
Avrupa’da ortaya çıkan Fransız İhtilali, Sanayi İnkılâbı Osmanlı Devleti’ni olumsuz etkilemiştir. Fransız İhtilali ile birlikte milliyetçilik akımları, Osmanlı Devleti’ndeki azınlıklar arasında yayılmış ve Osmanlı içerisinde birçok ayaklanma çıkmıştır.
Sanayi İnkılâbı ile Avrupa’da fabrikalar kurulmuş üretim artmış, mallar hızla ve ucuz bir şekilde piyasaya sürülmüştür.
Üretilen malları satmak için pazar arayışına gidilmiş ve böylece sömürgecilik yarışı başlamıştır. Bu durumda Osmanlı Devleti hammadde ve pazar açısının önemli bir konumdaydı.
Osmanlı Devleti’ne giren ucuz mallar Osmanlı ekonomisini olumsuz etkilemiştir.
XIX. yüzyılda Avrupalı devletlerden yüksek faizle borç alınarak giderler karşılanmaya çalışıldı. İlk kez Kırım Savaşı sırasında alınan borçlar büyük oranda israf edildi.
Devlet, otuz yıl içinde borçlarının faizini dahi ödeyemez hâle gelerek iflas etti.
Bunun üzerine alacaklı devletler – Osmanlı yönetiminin çağrısıyla bir araya gelerek Düyûn-u Umûmiye adında uluslararası bir teşkilat kurdular (1881).
Osmanlı gelir kaynaklarının büyük bir kısmına el koyan bu teşkilat, vergileri topluyor ve alacaklı devletler arasında paylaştırıyordu.
Osmanlı Devleti kapitülasyonlar ve Düyûn-u Umûmiye teşkilatının etkisiyle ekonomik bağımsızlığını kaybetti. Bu durum devletin siyasi bağımsızlığına da zarar verdi.
DAĞILMAYA KARŞI ALINAN ÖNLEMLER
Tanzimat Fermanı: Osmanlı devlet adamları da azınlık isyanlarını önleyebilmek için çeşitli çalışmalar yaptılar.
Padişah iradesiyle yayınlanan Tanzimat Fermanı (1839) ile azınlıkların zaten var olan hakları yasal güvence altına alındı. Bu yolla azınlıkların devlete olan bağlılığını artırmak ve devleti dağılmaktan kurtarmak istediler.
Ancak bağımsızlık hayaline kapılan azınlıklar, atılan bu adımlara rağmen isyan etmekten vazgeçmediler.
Islahat Fermanı: Azınlık isyanlarının önüne geçemeyen Osmanlı Devleti 1856’da Avrupalı devletlerin de baskısıyla Islahat Fermanı adıyla yeni bir ferman yayınlandı.
Bu fermanla azınlıkların hakları Müslümanlarla eşit hâle getirildi. Buna rağmen azınlık isyanları önlenemedi.
1.Meşrutiyetin İlanı: Tanzimat Dönemi’nde ve sonrasında yapılan yenilikleri yeterli görmeyen bazı Osmanlı aydınları, Genç Osmanlılar (Jön Türkler) adıyla örgütlendi.
Bu aydınlar, Osmanlı Devleti’nde meşrutiyet yönetimine geçilmesi halinde ülkedeki karışıklıkların ve isyanların sona ereceğine inanıyorlardı.
Genç Osmanlılar kendileriyle aynı fikri paylaşmayan Padişah Abdülaziz’i tahttan indirdiler ve V. Murat’ı tahta çıkardılar.
Ancak daha sonra Genç Osmanlılar ile anlaşan ve 1876’da tahta çıkan Padişah II. Abdülhamit tarafından Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası Kanun-i Esasi ilan edildi. Anayasaya göre Mebusan Meclisi açılarak halk kısmi olarak yönetime katıldı.
2. Meşrutiyet’in İlanı: 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlaması ve meclis ile Hükûmet arasındaki ilişkilerin bozulması üzerine padişah, meclisi kapattı.
Anayasayı yürürlükten kaldırdı ve meşrutiyet yönetimine son verdi. II. Abdülhamit, 1908 yılına kadar devleti mutlakiyetle yönetti. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin meşrutiyeti yeniden getirmek için yürüttüğü mücadele sonucunda II. Abdülhamit, 23 Temmuz 1908’de meşrutiyeti yeniden ilan etti. Böylece II. Meşrutiyet Dönemi başladı. Anayasada önemli değişiklikler yapıldı, padişahın yetkileri sınırlandırıldı ve meclisin yetkileri artırıldı. Ayrıca ilk kez siyasi partilerin kurulması sağlandı.
DAĞILMAYI ÖNLEMEYE KARŞI GELİŞEN DÜŞÜNCE AKIMLARI
Osmanlıcılık: Osmanlı sınırlarında yaşayan herkesi dini, dili, ırkı ne olursa olsun Osmanlı sayan, yani herkesi eşit kabul eden düşünce akımıdır. Bu fikrin başlıca temsilcileri Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’dır. Bu düşünce akımının etkisiyle Tanzimat ve Islahat Fermanları ile I. ve II. Meşrutiyet ilan edilmiştir.
İslamcılık (Ümmetçilik): Devletin parçalanmasını engellemek için Müslüman milletler Osmanlı halifesinin liderliğinde tek bir çatı altında birleşmelidir görüşünü savunan düşünce akımıdır. Cemalettin Afgani, Sait Halim Paşa ve Mehmet Akif Ersoy bu görüşü savunan önemli kişilerdendir. Özellikle II. Abdülhamit zamanında uygulanmaya çalışılmıştır.
Batıcılık: Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun tek yolunun batıya ayak uydurmaktan geçtiğini savunan düşünce akımıdır. En önemli temsilcisi Tevfik Fikret’tir. Bu akım özellikle Atatürk döneminde yapılan inkılaplar üzerinde etkili olmuştur.
Türkçülük ( Turancılık): Bütün Türkleri tek bir devlet ve bayrak altında toplamak isteyen düşünce akımıdır. Bu fikir akımının amacı büyük Turan İmparatorluğunu kurmaktır. Bu düşünce akımının önemli temsilcileri Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul’dur.
Not: Bu düşünce akımlarından hiçbirisi Osmanlı Devleti’ni dağılmaktan kurtaramamıştır.
MAVİ GÖZLÜ ÇOCUK: MUSTAFA BATIYA AÇILAN KENT: SELANİK
Osmanlı Devleti’nin Rumeli deki önemli Şehirlerinden olan ve batıya açılan kapısı olan Selanik; Gelişmiş bir limana sahipti. [Ekonomik olarak gelişmiş bir şehirdi. Şehirde gelişmiş bir ticaret hayatı vardı.] Avrupa’nın önemli şehirleri ve İstanbul ‟la demiryolu bağlantısı vardı. [Avrupa’daki gelişmeler bu sayede kısa sürede şehre geliyordu.]
Şehirde çoğunluğu Türkler olmak üzere Rum, Sırp, Bulgar, Ermeni vb. uluslar yaşıyordu. [ Bu çok uluslu yapı Şehrin zengin bir kültürel yapıya sahip olmasını sağlamıştır.]
MUSTAFA KEMAL’İN ÇOCUKLUĞU
Mustafa Kemal, 1881‟de Selanik’te doğmuştur. Mustafa Kemal ‟in ailesi Rumeli’nin fethi sonrasında Selanik’e yerleşen Türk boylarına mensuptur. Babası Ali Rıza Efendi’nin ailesi Söke (Aydın) annesi Zübeyde Hanım’ın ailesi de Konya’dan Rumeli ‟ye göç eden bir aileye mensuptur.
MUSTAFA KEMAL’İN OKUL HAYATI
Mustafa’nın okul çağı gelince annesi ile babası arasında anlaşmazlık yaşandı.
Ali Rıza Efendi Mustafa’nın yeni yöntemlerle eğitim almasını istiyordu. Zübeyde Hanım ise Mustafa’nın Mahalle Mektebine gitmesini ve dini eğitim almasını istiyordu. Bu anlaşmazlığı Ali Rıza Efendi ustaca halletti. Önce annesinin istediği gibi Mahalle Mektebine başlayan Mustafa iki gün sonra buradan alınarak Şemsi Efendi İlkokuluna başladı.
Mustafa Kemal’in okuduğu okullar şöyledir:
Mahalle Mektebi: Mustafa, önce annesinin isteğiyle mahalle mektebine gitti.
Şemsi Efendi İlkokulu: Mahalle mektebinde modern eğitim uygulanmadığından Şemsi Efendi İlkokulu’na başladı. Şemsi Efendi İlkokuluna devam ederken babasını kaybetti. Bunun üzerine kısa bir süre öğrenimine ara vermek zorunda kaldı.
Babasının ölümüyle aile zor durumda kaldı. Zübeyde Hanım, oğlu Mustafa ve kızı Makbule ile birlikte Selanik yakınlarında çiftlik işleten kardeşinin yanına gitti.
Selanik Mülkiye Rüştiyesi: Mustafa’nın öğrenim görmemesi annesini çok üzüyordu. Bu nedenle Zübeyde Hanım oğlunu öğrenimine devam etmesi için tekrar Selanik’e gönderdi. Mustafa, Selanik’te Mülkiye Rüştiyesine (sivil ortaokul) yazıldı (1892).
Selanik Askeri Rüştiyesi: Mustafa Kemal’in arzusu asker olmaktı. Askerî okul sınavına girdi ve başarılı oldu. Selanik Askerî Rüştiyesine (Selanik Askerî Ortaokulu) kaydoldu.
Mustafa bu okulda, zekâsı ve üstün yetenekleriyle öğretmenlerinin sevgisini kazandı.
Doğduğunda kendisine “Mustafa” adı verilmişti. “Kemal” adını ise bu okuldaki matematik öğretmeninden almıştır.
Manastır Askerî İdadisi: Mustafa Kemal, Selanik Askerî Rüştiyesini bitirince Manastır Askerî İdadisine yazıldı (1895).
Manastır kenti ve girdiği bu okul Mustafa Kemal’in ülke sorunları, vatan ve millet sevgisi, milliyetçilik, bağımsızlık, özgürlük gibi düşüncelerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Harp Okulu: Mustafa Kemal, Manastır Askerî İdadisini bitirdik ten sonra İstanbul’a gelerek Harp Okulunun piyade sınıfına girdi (1899). Mustafa Kemal bu okuldan teğmen rütbesiyle mezun oldu.
Harp Akademisi: Harp Okulundan sonra öğrenimine İstanbul Harp Akademisi, kurmay sınıfında devam etti. (1902). Derslerinin yanı sıra, ülkenin içinde bulunduğu siyası durum ve sorunları ile yakından ilgilendi. Mustafa Kemal, Harp Akademisini kurmay yüzbaşı olarak bitirdi (11 Ocak 1905). Böylece orduda görev almaya hazır bir kurmay subay oldu.
MUSTAFA KEMAL’İN FİKİR HAYATI
MUSTAFA KEMAL’İN FİKİR HAYATINI ETKİLEYEN KİŞİLER
Namık Kemal: Mustafa Kemal’in okuyup etkilendiği düşünürlerden biri “Vatan Şairi” olarak tanınan Namık Kemal’dir. Vatan sevgisi ve hürriyet gibi konuları coşkun bir şekilde işleyen Namık Kemal, genç Mustafa’nın kalbinde vatan sevgisi ve hürriyet aşkı gibi duyguların yerleşmesine yardımcı olmuştur.
Mehmet Emin Yurdakul: Mustafa Kemal’in fikirlerinin oluşumunda etkili olan düşünürlerden biri de Mehmet Emin Yurdakul’dur. “Ordunun Destanı” adlı şiirinde Mustafa Kemal’e de yer veren Yurdakul, eserlerinde vatan, millet ve millî birlik gibi kavramları yoğun bir şekilde işlemiştir. Mustafa Kemal hayatı boyunca bu duyguları kalbinde taşımıştır.
Ziya Gökalp: Mustafa Kemal’in, fikirlerinden faydalandığı bir diğer düşünür Ziya Gökalp’tir. Ziya Gökalp’ın fikirleri, özellikle cumhuriyetin ilk dönemlerinde, devletin kültür politikaları belirlenirken etkili olmuştur.
Tevfik Fikret: Batı medeniyetinin örnek alınması gerektiğini savunan Tevfik Fikret’in bu yöndeki fikirleri, Mustafa Kemal üzerinde özellikle inkılaplar yapılırken etkili olmuştur. Mustafa Kemal “Ben inkılap ruhunu ondan aldım.” diyerek Tevfik Fikret’ten nasıl etkilendiğini ifade etmiştir.
Montesquieu ve Jean Jocques Rousseau: Mustafa Kemal yabancı yazarların fikirlerinden de istifade etmiştir. Özellikle Fransız İhtilali’ne zemin hazırlayan Montesquieu (Monteskiyö) ve Jean Jocques Rousseau’nun (Jan Jak Russo) fikirleri Mustafa Kemal üzerinde etkili olmuştur. Mustafa Kemal “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Sözünü Rousseau’dan esinlenerek söylemiştir.
MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLİK HAYATI
İlk Görev Yeri “Şam”: 1905’te ”kurmay yüzbaşı” rütbesiyle Harp Akademisinden mezun olan Mustafa Kemal, kurmaylık stajı için Şam’daki 5.Ordu emrine atandı Şam’da iken Vatan ve Hürriyet Cemiyetini kurdu. 1907 yılına kadar Şam’da kalan Mustafa Kemal, buradan merkezi Manastır’da bulunan 3. Ordu Karargâhının Selânik şubesine atandı.
31 Mart Vakası: Mustafa Kemal, Selânik’te iken İttihat ve Terakki Cemiyetine üye oldu. Bu Cemiyet’in çalışmaları sonucu ülkede yeniden Meşrutiyet ilan edildi. Ancak bir süre sonra Meşrutiyet karşıtları İstanbul’da ayaklanma çıkardılar.
31 Mart Vakası adı verilen isyanı bastırmak için Selanik’te, Hareket Ordusu adıyla bir ordu hazırlandı. Bu ordunun ismini Mustafa Kemal koydu. Kurmay başkanlığını Mustafa Kemal’in yaptığı Hareket Ordusu İstanbul’a gelerek isyanı bastırdı. Mustafa Kemal, İstanbul’daki görevini tamamladıktan sonra tekrar Selanik’e döndü (1909).
Fransa Picardie: Mustafa Kemal 1910 yılında orduyu temsilen Picardie’de (Pikardi) yapılacak askeri manevraları izlemesi amacıyla Fransa’ya gönderildi
TRABLUSGARP SAVAŞI:
Sanayi İnkılabını geç tamamlayan İtalya Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki toprağı olan Trablusgarp’ı ele geçirmek ve sömürgeleştirmek için Trablusgarp’a saldırdı. Osmanlı Devleti Trablusgarp’ı savunmak için karadan asker gönderemedi; çünkü Mısır İngilizlerin elindeydi. Deniz gücü çok zayıf olduğu için denizden de yardım gönderemedi. Bunun üzerine Mustafa Kemal ve Enver Paşa gibi gönüllü subaylar gizlice sivil kıyafetlerle ve takma isimlerle Trablusgarp’a gitti. (Mustafa Kemal takma adı: şerif-gazeteci). Burada halkı örgütleyerek özellikle Derne ve Tobruk’ta İtalyanlara karşı savaştılar. Fakat İtalyanların 12 adaya saldırması ve bu sıralarda Balkan savaşlarının çıkması üzerine Osmanlı Devleti İtalya ile Uşi Antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.
Not:
– Trablusgarp savaşı Uşi Antlaşması ile sona erdi.
– Trablusgarp savaşı Mustafa Kemal’in ilk askeri başarısıdır.
– Trablusgarp İtalyanlara bırakıldı ve böylece Osmanlının Kuzey Afrika’daki son toprağı da elinden çıktı.
BALKAN SAVAŞLARI
I. Balkan Savaşının Nedenleri:
– Fransız İhtilali ile birlikte yayılan milliyetçilik akımının Osmanlı Devleti’ne olumsuz etkisi.
– Avrupa devletlerinin, Osmanlı içerisinde yaşayan azınlıkları kışkırtması
– İngiltere’nin, Rusya’yı Osmanlı üzerindeki politikasında serbest Bırakması (Panslavizm)
– Osmanlı Devleti’nin merkezi gücünün zayıflaması Osmanlı Devleti; Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ ve Sırbistan’la mücadele etmiştir. Osmanlı Devleti, dört cephede yaptığı mücadelede başarısız olmuştur. Başarısız olmasının nedeni, ordu içerisinde karışıklıklar olması ve cephelere askeri gücün gönderilememesidir.
Londra Antlaşması:
– Midye-Enez hattının batısında kalan topraklar, Balkan devletlerine bırakılmıştır. (Edirne, Kırklareli…)
– Ege adalarının geleceği büyük devletlerin eline bırakılmıştır.
– Balkan Savaşı devam ederken Arnavutluk bağımsızlığını ilan etmiştir (Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan Devleti Arnavutluk’tur.)
Sonuçları:
– Osmanlı Devleti, Ege adalarındaki egemenliğini kaybetmiştir.
– Bulgaristan büyük topraklara sahip olarak, Ege denizine kıyısı olmuştur.
– Bab-ı Ali Baskını ile İttihat ve Terakkiciler Osmanlı yönetimini tamamen ellerine geçirmişlerdir.
– Balkanlarda Türkler azınlık durumuna düşmüş ve günümüze kadar sürecek olan azınlık sorunu ortaya çıkmıştır.
– Bu dönemde Balkanlardan Anadolu’ya büyük göçler olmuştur. Bu göçler Anadolu’da ekonomik ve toplumsal sorunları da beraberinde getirmiştir.
II. Balkan Savaşı
Nedenleri:
– I. Balkan Savaşı sonucunda, Balkanlardaki otorite boşluğu.
– Bulgaristan’ın fazla toprak almasıyla birlikte, diğer Balkan devletlerinin bu duruma tepkisi Romanya’nın Bulgaristan’a saldırması ile savaş başlamıştır. I. Balkan Savaşı
sonucunda fazla toprak alan Bulgaristan’a karşı diğer Balkan Devletleri’nin mücadelesinde, Bulgaristan mağlup olmuştur. Bu karışıklıklardan yararlanan
Osmanlı Devleti, kaybetmiş olduğu Edirne ve Kırklareli’ni geri almıştır.
Balkan Savaşlarının Genel Sonuçları
– Osmanlı Devleti Balkan topraklarındaki hâkimiyetini kesin olarak kaybetti.
– Balkanlardaki Türkler azınlık durumuna düştü ve günümüze kadar devam eden Balkan Türkleri sorunu ortaya çıktı.
– Bugünkü batı sınırımız büyük ölçüde belli oldu.
– Balkan topraklarındaki siyasi denge bozuldu.
– Balkanlardaki Türk nüfusu, yapılan göçler nedeniyle azalırken Anadolu’daki Türk nüfusu arttı.
– Türk ordusunda yenilik gereksinimi ortaya çıktı.
Not: Mustafa Kemal Balkan Savaşlarında Gelibolu’da görevliydi. Bu durum, Çanakkale savaşlarında oldukça işine yaramıştır. En azından bölgeyi ana hatlarıyla tanıma fırsatını bulmuştu
Sofya Ateşeliği: Mustafa Kemal, 27 Ekim 1913’te Sofya Askeri Ateşeliğine atanmıştır. Bir yıldan fazla süren bu görevi sırasında Atatürk, Balkanların ekonomik, politik ve sosyal ortamında bütün azınlıkları, dış güçleri, bunların emellerini ve çeşitli dinleri tanımış; bu büyük karışıklık ortamında kendini yetiştirmişti.